adam, akıldan azledilmiş olur. Evet bir habab, (bir kabarcık) o levazımatı tavsif edebilir, fakat kendisi onlarla muttasıf olamaz.
***
اِعْلَمْ
Ey insan bil ki; sen hikmetle yoğrulmuş sırf şuurî bir san’atsın. Hattâ sen, sani’in sıfatına vuzuh-u delâletinden dolayı, âdeta bir hikmet-i nakkaşenin mücessemi ve bir muhtarın ilminin mütecessidi ve liyakatına göre ihtiyacatını gören bir kudret-i basirenin müncemidisin. Hem senin nida-yı hacetlerini işiten semi’ bir rahmetin semeresi; ve istidadının istediği şeyleri verebilen Mürid bir zatın fiilinin mutasallibi; ve bütün metalibini bilen bir Zat-ı Alim’in in’amının mütekâsifi; ve bina-yı vücuduna tam münasebetli olarak bir Mühendis-i Habir’in tersim ettiği plân ve krokisinin bir suretisin.
İşte madem öyledir; nasıl olur da sen gayet cüz’î olan ihtiyarınla ve bir kıl kadar olan şuurunla gidip küll olan ahkâmlardan kurtularak kendi başına hür ve müstakil kalabilirsin. Hem de, sonra dönüp te, küllü cüz’e kıyas edebilesin, Kellâ!. Evet, nasıl olurda sen, herşeyin maliki olan kendi malik ve sahibinden gaflet edebiliyorsun? Ve bütün bunları bildikten sonra bu ilim ile beraber nasıl olur da sen, senin enînlerini işiten ve hâcetlerini gören ve cinayetlerini bilip kaydeden Semi, Basir, Mucîb, Mugis bir Zat-ı Rakib’in senin üstünde bulunmamasını tevehhüm edebiliyorsun?
Ey miskin nefsim! Ne zorun var ki, sen kendini daire harici tevehhüm ediyorsun? Tâ ki, her zîhayata karşı mümaşatlı muraatı yapmak ve herbirisine hürmet etmek; veyahutta ehemmiyetsiz addedip hepsine zulmetmek lüzumu, senin üzerine hasıl olmuş olsun.. Bu yük ağırdır, kaldırılmaz. Madem öyledir, şirkli ecnebiliği bırakıp, Allah’ın daire-i mülküne mü’minane ve muvahhidane girmen lâzımdır. Tâ ki, bütün mevcudata karşı bir uhuvvet peyda ederek, istirahat edesin. Belki mevcudatın muhterem, büyük bir ağabeysi olabilesin.
Bak ey nefis! Senin meselin şöyle bir adama benzer ki; o adam, bir padişahın malıyla meşhun bir gemisinde bir hizmetçidir ve o geminin çark ve dolaplarından birisinin cüz’î bir tedbiri ona bırakılmıştır. Fakat o ebleh şahıs ise tutmuş, gemi ile merbut o büyük dolabı kemal-i ihtimamla
اِعْلَمْ
Ey insan bil ki; sen hikmetle yoğrulmuş sırf şuurî bir san’atsın. Hattâ sen, sani’in sıfatına vuzuh-u delâletinden dolayı, âdeta bir hikmet-i nakkaşenin mücessemi ve bir muhtarın ilminin mütecessidi ve liyakatına göre ihtiyacatını gören bir kudret-i basirenin müncemidisin. Hem senin nida-yı hacetlerini işiten semi’ bir rahmetin semeresi; ve istidadının istediği şeyleri verebilen Mürid bir zatın fiilinin mutasallibi; ve bütün metalibini bilen bir Zat-ı Alim’in in’amının mütekâsifi; ve bina-yı vücuduna tam münasebetli olarak bir Mühendis-i Habir’in tersim ettiği plân ve krokisinin bir suretisin.
İşte madem öyledir; nasıl olur da sen gayet cüz’î olan ihtiyarınla ve bir kıl kadar olan şuurunla gidip küll olan ahkâmlardan kurtularak kendi başına hür ve müstakil kalabilirsin. Hem de, sonra dönüp te, küllü cüz’e kıyas edebilesin, Kellâ!. Evet, nasıl olurda sen, herşeyin maliki olan kendi malik ve sahibinden gaflet edebiliyorsun? Ve bütün bunları bildikten sonra bu ilim ile beraber nasıl olur da sen, senin enînlerini işiten ve hâcetlerini gören ve cinayetlerini bilip kaydeden Semi, Basir, Mucîb, Mugis bir Zat-ı Rakib’in senin üstünde bulunmamasını tevehhüm edebiliyorsun?
Ey miskin nefsim! Ne zorun var ki, sen kendini daire harici tevehhüm ediyorsun? Tâ ki, her zîhayata karşı mümaşatlı muraatı yapmak ve herbirisine hürmet etmek; veyahutta ehemmiyetsiz addedip hepsine zulmetmek lüzumu, senin üzerine hasıl olmuş olsun.. Bu yük ağırdır, kaldırılmaz. Madem öyledir, şirkli ecnebiliği bırakıp, Allah’ın daire-i mülküne mü’minane ve muvahhidane girmen lâzımdır. Tâ ki, bütün mevcudata karşı bir uhuvvet peyda ederek, istirahat edesin. Belki mevcudatın muhterem, büyük bir ağabeysi olabilesin.
Bak ey nefis! Senin meselin şöyle bir adama benzer ki; o adam, bir padişahın malıyla meşhun bir gemisinde bir hizmetçidir ve o geminin çark ve dolaplarından birisinin cüz’î bir tedbiri ona bırakılmıştır. Fakat o ebleh şahıs ise tutmuş, gemi ile merbut o büyük dolabı kemal-i ihtimamla
Yükleniyor...