اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Şeytanın kendi vesvesesine âlet ittihaz ettiği şeylerden birisi budur ki: Der: “Meselâ eğer inek, herşeyi bilen bir Kadîr-i Ezelî’nin mülk ve nakşı olmuş olsaydı, elbette bu derece miskin birşey olmazdı. Çünkü eğer bir Kadîr-i Alîm ve Mürid’in kalem-i kudreti, onun cildi altında ve cisminin evi içinde alel’ıtlak olarak hükmetseydi; nasıl onun cildi üstünde ve dış yüzünde böyle âciz, câhil, yetim ve miskin birşey olmuş olabilirdi?”

İşte o zaman o müvesvise şöyle cevab verilir:

Ey cinnî şeytanlara üstad olmuş olan şeytan-ı insî! Evvelâ eğer senin dediğin gibi o inek; herşeyin liyakatına göre ve maslahatı miktarınca ona cihazat i’ta eden, bir Kadir-i Ezelî’nin san’atı olmazsa, o zaman meselâ senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha çok akıllı ve daha mahir olması lâzım gelirdi. Ve keza, senin bir parmağının içinde, senin şuur ve ihtiyarından çok mertebe ziyade bir şuur ve iktidar bulunması icab ederdi.. Ve o gibi letaifin şe’ni, inbisat ve intişar iken, acaba bunları kendi hududları dâhilinde kaydedip durduran kimdir?

Ve saniyen: Kader-i ezeli, herşeye onun kabiliyetine göre- bir mikdar ve bir kalıp tersim ediyor. Ve o miktar ve kalıptan herşeyin kalıbı nisbetinde feyz-i mutlaka kabil olacak bir kabiliyet neşet eder. O halde herşeyin dâhilinden haricine tereşşuh eden istidad vs. ne ki varsa, onun cüz’-i ihtiyarîsinin mikyas ve mizanı derecesine göredir.. ve ihtiyacının mikdar ve derecesi nisbetindedir.. Ve keza kabiliyetinin müsaade ve tahammülü derecesine göredir.. ve daha daha hâkimiyet-i esma nizamının mizan ve tekabülüne göre oluyor.

Buna göre, sanatkârane yapılmış olan bakarın harici, başka birine dahil değildir. Belki herşeyin dâhili, mutlak sıfatların mazharı olduğu gibi, harici ise, bir mukayyide, yani bir takyid ve tahdide mazhardır.

Evet, dünyayı ziyalandırmak ve seyyaratı cezbetmek ve âlemin merkeziyetini teşkil etmek ve saire.. gibi güneşe ait azamet ve haşmet levazımatını, küçücük bir hababda görünen bir güneşcikten taleb eden

Yükleniyor...