(bu nur ile) hayat köprüsünü gördüm ki, bir yoludur, niam-ı Sübhaniye bahçeleri arasından geçerek rahmet-i Rahman’ın cennetinde nihayet buluyor. Ve mazi olan sağ tarafım ise, sulehalarla müzehher ve enbiya ve evliyalarla münevver ve müsemmer olmuş bostanlardır ki, onların altında dehir ve çağların nehirleri akmakta olduğu halde, onlar beka içinde ebediyete mazhar olmuş nuranî ve hayattardırlar. Sol taraf olan istikbalim ise, Cenab-ı Hannan u Mennan’ın rahmetiyle ümidler, emeller ve hayallerin onda çiçekler açtığı firdevslerdir. Üst taraf ise, ab-ı hayatı üstümüze ifaza eden rahmet bulutları ve onların arasında envar-ı hidayet ve saadet ile tebessüm eden şems-i Kur’an görünmektedir. Amma ön tarafımda gördüğüm şeyler ise, kardeşlerim ve ahbablarım olan kâinat mevcudatı ve munis hayvanatıdır ki, dalâlet zulmeti onları vahşi ve muvahhiş tasvir etmiş idi.

İşte şu vakıa, gelecek âyet-i kerimeyi başımız üstünde her zaman tilavet etmektedir:

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَي النُّورِ

وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاوÎهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَي الظُّلُمَاتِ

يَ نُورَ النُّورِ بِحَقِّ اِسْمِكَ النُّورِ اَخْرِجْنَ مِنَ الظُّلُمَاةِ اِلَي النُّورِ

***




اِعْلَمْ

Ey mecnun ve mahzun Said! Bil ki; senin meselin şöyle ebleh bir çocuğa benzer ki: O çocuk bir deniz sahilinde oturmuş, güneşe karşı cilvelenen kabarcıkların zevaline daim ağlıyor. Her bir kabarcık zevale erdikçe, o da onun üstünde ağlamasını tazeliyor. Biçare zanneder ki, kabarcığın içinde tebessüm eden güneşciğin intifası, o kabarcığın zeval ve tahavvülüne bağlıdır. Hem bazan hababın içine bazı kesif maddelerin karışmasıyla, içindeki güneşçiğin bulanmasına ayrıca ağlıyor. O miskin ebleh, başını bir kaldırıp bakmıyor ki, tâ bütün bu deniz

Yükleniyor...