İşte şu vakıa, gelecek âyet-i kerimeyi başımız üstünde her zaman tilavet etmektedir:
اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَي النُّورِ
وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاوÎهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَي الظُّلُمَاتِ
يَ نُورَ النُّورِ بِحَقِّ اِسْمِكَ النُّورِ اَخْرِجْنَ مِنَ الظُّلُمَاةِ اِلَي النُّورِ
اِعْلَمْ
Ey mecnun ve mahzun Said! Bil ki; senin meselin şöyle ebleh bir çocuğa benzer ki: O çocuk bir deniz sahilinde oturmuş, güneşe karşı cilvelenen kabarcıkların zevaline daim ağlıyor. Her bir kabarcık zevale erdikçe, o da onun üstünde ağlamasını tazeliyor. Biçare zanneder ki, kabarcığın içinde tebessüm eden güneşciğin intifası, o kabarcığın zeval ve tahavvülüne bağlıdır. Hem bazan hababın içine bazı kesif maddelerin karışmasıyla, içindeki güneşçiğin bulanmasına ayrıca ağlıyor. O miskin ebleh, başını bir kaldırıp bakmıyor ki, tâ bütün bu deniz
Yükleniyor...