küçüklüğüyle beraber ve küçülüp inceleştiği nisbette tefevvuk edip üstün gelecekti.
Hem küçücük mahlukatın teksirinin bir hikmeti de budur ki: Tecelliyatın en etemmi, ehadiyet tecellisidir; ve san’atların en mükemmeli de, büyüğü bütün nukuşuyla birlikte küçükte dercetmektir.
Evet nebatata nisbetle meyve ve çekirdekler, küre-i arza nisbetle nebat ve hayvan, âleme nisbetle insan ve peygamber ve insana nisbetle de kalb ve sır, birer muhtasar enmuzeçtirler ki; bunlar asıl ve küll ve muhit üzerine mütecelli olan bütün esmanın birer cami’ mazharı oluyorlar.
Evet nasılki meselâ, bir semere, ağaçtan bir cüz’ olmakla; o ağacın bir küllü hükmünde olup, bu cihetten vâhidiyete işaret ettiği gibi; öyle de herbir semere, ağacın birer cüz’îsi gibi olmakla da; o ağacın tamamını içinde saklamak cihetiyle, onun bir küllîsi olur ve bu cihetten ehadiyete remzeder. Yani ki vâhidiyet; ehadiyetin kesret ve cüz’iyat aynalarında tecellisi hengâmında vahdetin şahidi olmuş oluyor.
Şu hakikatın anlaşılması için şu misale bak: Meselâ
وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
nasılki gündüzde her yeri kaplayan ziya, vâhidiyetin misali olduğu gibi; herbir parlak zerre, katre, göl, deniz ve seyyar yıldızların içlerindeki güneşin timsali de ehadiyetin tecellisine misaldir.
Evet meselâ sen, kendi aynanın içinde; aynanın renginde ve onun vaziyetinin iktizasına göre güneşi gördün. Sonra başka aynaların içinde de başka başka şekillerde yine nazenin güneşi gördükten sonra, elbette bir düşünüp güneşin âlemi dolduran ziyasına bakacaksın. Bak ziya ise, ondan gelen cilvelerle; bütün aynalarda görünen güneşçikler, bir tek güneşten olup güneşin vahdetine ve tevehhüm ettiğin gibi kesret, mütecellide ve görünende olmadığına sana göstererek vahdetin misalini irae edeceklerdir. Öyle ise kesret ve aynalar, şu beyti lisan-ı halleriyle inşad edip tegannî etmektedirler:
عِبَارَاتُنَا شَتَّي وَ حُسْنُكَ وَاحِد½ وَ كُلٌّ اِلَي ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
İşte şu esrardan hadsî bir yakîn ile anlaşılıyor ki; Fatır-ı Hakîm (C.C.) (hikmetini tecelli ettirip, san’atını dakikleştirerek) kudretinin en
Hem küçücük mahlukatın teksirinin bir hikmeti de budur ki: Tecelliyatın en etemmi, ehadiyet tecellisidir; ve san’atların en mükemmeli de, büyüğü bütün nukuşuyla birlikte küçükte dercetmektir.
Evet nebatata nisbetle meyve ve çekirdekler, küre-i arza nisbetle nebat ve hayvan, âleme nisbetle insan ve peygamber ve insana nisbetle de kalb ve sır, birer muhtasar enmuzeçtirler ki; bunlar asıl ve küll ve muhit üzerine mütecelli olan bütün esmanın birer cami’ mazharı oluyorlar.
Evet nasılki meselâ, bir semere, ağaçtan bir cüz’ olmakla; o ağacın bir küllü hükmünde olup, bu cihetten vâhidiyete işaret ettiği gibi; öyle de herbir semere, ağacın birer cüz’îsi gibi olmakla da; o ağacın tamamını içinde saklamak cihetiyle, onun bir küllîsi olur ve bu cihetten ehadiyete remzeder. Yani ki vâhidiyet; ehadiyetin kesret ve cüz’iyat aynalarında tecellisi hengâmında vahdetin şahidi olmuş oluyor.
Şu hakikatın anlaşılması için şu misale bak: Meselâ
وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
nasılki gündüzde her yeri kaplayan ziya, vâhidiyetin misali olduğu gibi; herbir parlak zerre, katre, göl, deniz ve seyyar yıldızların içlerindeki güneşin timsali de ehadiyetin tecellisine misaldir.
Evet meselâ sen, kendi aynanın içinde; aynanın renginde ve onun vaziyetinin iktizasına göre güneşi gördün. Sonra başka aynaların içinde de başka başka şekillerde yine nazenin güneşi gördükten sonra, elbette bir düşünüp güneşin âlemi dolduran ziyasına bakacaksın. Bak ziya ise, ondan gelen cilvelerle; bütün aynalarda görünen güneşçikler, bir tek güneşten olup güneşin vahdetine ve tevehhüm ettiğin gibi kesret, mütecellide ve görünende olmadığına sana göstererek vahdetin misalini irae edeceklerdir. Öyle ise kesret ve aynalar, şu beyti lisan-ı halleriyle inşad edip tegannî etmektedirler:
عِبَارَاتُنَا شَتَّي وَ حُسْنُكَ وَاحِد½ وَ كُلٌّ اِلَي ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
İşte şu esrardan hadsî bir yakîn ile anlaşılıyor ki; Fatır-ı Hakîm (C.C.) (hikmetini tecelli ettirip, san’atını dakikleştirerek) kudretinin en
Yükleniyor...