emsalleri ve zâhirî esbablarıyla beraber zeval bulmalarıyla, Zat-ı Vâcib-ül Vücud’un ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler.
Evet, asırların, gece ve gündüzün ihtilâfı ve mevsimlerin tehavvülü ve asırların tebeddülü zamanında şu güzel masnuatın tazelenmesi ve latif mevcudatın tebeddülü, hem bunların gurublarıyla beraber arkalarından gelen emsallerinin tulu’ları; ve batmalarıyla birlikte akiblerinde benzerlerinin zuhurları vardır. Bu ise yüksek, sermedî, daim-üt tecelli bir cemal sahibinin vücuduna, birliğine ve bekasına gayet kat’î ve şübhesiz bir surette şehadet ederler. Hem senevî ve asrî inkılablar içerisinde esbab-ı süfliyenin müsebbebleriyle beraber zevale gitmesi ve hemen arkalarından tekrar o giden müsebbebler esbablarıyla birlikte iade edilmesi; elbette gayet kat’î şehadet ederler ki; sebepler dahi müsebbebler gibi âcizdirler ve yapılıyorlar. Fakat ince, dakik bir hikmet için, sebeb ile müsebbeb arasında bir mukarenet verilmiş.
Belkide bu seyyal, latif masnuat ve şu cevval, cemil mevcudat; bütün esması kudsiye ve cemile olan celal ve cemal sahibi bir Zat-ı Ehad’in tazelenen sanatları ve mütehavvil nakışları, müteharrik ayineleri, müteakib sikkeleri ve mütebeddil hatemleri olduğuna gayet kat’î delâlet ederler.
Onüçüncü Lem’a: Bak zerrelerden seyyarelere kadar ve nefislerden şemslere kadar, herşey zatındaki acz lisanıyla Hâlıkının vücub-u vücuduna delâlet eder. Hem dahi her şey, acziyle beraber nizamat-ı umumiyeye tevfik-i hareket ederek, omuzuna aldığı ve yüklendiği acib vazifeler diliyle de, Hâlıkının vahdetine şehadet eder. Demek herşeyde onun vücub ve vahdetine iki şahid var olduğu gibi, her zîhayatta da onun Ehad ve Samed olduğuna iki âyet vardır.
Ben Kur’an-ı Hakîm’in feyziyle kat’iyyen anlamışım ki: Kâinatın eczasından herbir cüz’, Zat-ı Vâcib-i Vâhid, Ehad ve Samed’e takriben ellibeş lisanla şehadet ederler. Ve bu şehadetleri “Katre” namındaki Arabî bir risalede zikretmişim. Eğer istersen ona müracaat et.
Ondördüncü Lem’a: Bil ki, şu mevcudat nasılki Zat-ı Mukaddes’in vücub-u vücuduna ve vehdetine şehadet ettikleri gibi; Onun celal, cemal ve kemalinin bütün evsafına da şehadet ederler. Hem onun kemal-i zatına da; ve hem onun ne ef’alinde, ne esmasında, ne sıfâtında, ne şuûnunda bir naks ve kusuru olmadığına da şehadet ederler.
Evet, asırların, gece ve gündüzün ihtilâfı ve mevsimlerin tehavvülü ve asırların tebeddülü zamanında şu güzel masnuatın tazelenmesi ve latif mevcudatın tebeddülü, hem bunların gurublarıyla beraber arkalarından gelen emsallerinin tulu’ları; ve batmalarıyla birlikte akiblerinde benzerlerinin zuhurları vardır. Bu ise yüksek, sermedî, daim-üt tecelli bir cemal sahibinin vücuduna, birliğine ve bekasına gayet kat’î ve şübhesiz bir surette şehadet ederler. Hem senevî ve asrî inkılablar içerisinde esbab-ı süfliyenin müsebbebleriyle beraber zevale gitmesi ve hemen arkalarından tekrar o giden müsebbebler esbablarıyla birlikte iade edilmesi; elbette gayet kat’î şehadet ederler ki; sebepler dahi müsebbebler gibi âcizdirler ve yapılıyorlar. Fakat ince, dakik bir hikmet için, sebeb ile müsebbeb arasında bir mukarenet verilmiş.
Belkide bu seyyal, latif masnuat ve şu cevval, cemil mevcudat; bütün esması kudsiye ve cemile olan celal ve cemal sahibi bir Zat-ı Ehad’in tazelenen sanatları ve mütehavvil nakışları, müteharrik ayineleri, müteakib sikkeleri ve mütebeddil hatemleri olduğuna gayet kat’î delâlet ederler.
Onüçüncü Lem’a: Bak zerrelerden seyyarelere kadar ve nefislerden şemslere kadar, herşey zatındaki acz lisanıyla Hâlıkının vücub-u vücuduna delâlet eder. Hem dahi her şey, acziyle beraber nizamat-ı umumiyeye tevfik-i hareket ederek, omuzuna aldığı ve yüklendiği acib vazifeler diliyle de, Hâlıkının vahdetine şehadet eder. Demek herşeyde onun vücub ve vahdetine iki şahid var olduğu gibi, her zîhayatta da onun Ehad ve Samed olduğuna iki âyet vardır.
Ben Kur’an-ı Hakîm’in feyziyle kat’iyyen anlamışım ki: Kâinatın eczasından herbir cüz’, Zat-ı Vâcib-i Vâhid, Ehad ve Samed’e takriben ellibeş lisanla şehadet ederler. Ve bu şehadetleri “Katre” namındaki Arabî bir risalede zikretmişim. Eğer istersen ona müracaat et.
Ondördüncü Lem’a: Bil ki, şu mevcudat nasılki Zat-ı Mukaddes’in vücub-u vücuduna ve vehdetine şehadet ettikleri gibi; Onun celal, cemal ve kemalinin bütün evsafına da şehadet ederler. Hem onun kemal-i zatına da; ve hem onun ne ef’alinde, ne esmasında, ne sıfâtında, ne şuûnunda bir naks ve kusuru olmadığına da şehadet ederler.
Yükleniyor...