ism-i Hafîz’in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının nazîresini çok cihetlerle görebilirsin.
Ezcümle: ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al. O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek, ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve camid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrafil-vari melek-i ra’d; baharda nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması ve yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki; o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz’in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fatır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki; onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal-i hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz edip ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fatır-ı Hakîm’in nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile bize uzatıyor. İşte bu, ona sureten benzeyen bu iki tohumcuk ise, Gün aşıkı namındaki çiçekle, Hercaî menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi, yüzümüze gülüyorlar. Kendilerini bizlere sevdiriyorlar. Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Sünbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefsilerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler. Ve hakeza, kıyas et!.. Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlar ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat ve kusur yok.
فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَي مِنْ فُطُورٍ
sırrını gösterir. Herbir tohum, ism-i Hafîz’in cilvesiyle ve ihsanıyla; ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor.
Ezcümle: ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al. O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek, ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve camid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrafil-vari melek-i ra’d; baharda nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması ve yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki; o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz’in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fatır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki; onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal-i hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz edip ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fatır-ı Hakîm’in nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile bize uzatıyor. İşte bu, ona sureten benzeyen bu iki tohumcuk ise, Gün aşıkı namındaki çiçekle, Hercaî menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi, yüzümüze gülüyorlar. Kendilerini bizlere sevdiriyorlar. Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Sünbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefsilerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler. Ve hakeza, kıyas et!.. Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlar ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat ve kusur yok.
فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَي مِنْ فُطُورٍ
sırrını gösterir. Herbir tohum, ism-i Hafîz’in cilvesiyle ve ihsanıyla; ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor.
Yükleniyor...