Hem âciz bir sivri sineğin elleri nerede? Şu âlemlerin giydikleri biçili, münakkaş gömlekleri işlemek nerede?!.
Demek, mezkûr üç kelimenin -sabık tahkikat ile- hükümlerine bir mahall, bir menfez kalmadı. Meydan baştan başa hak ve hakikatın iktiza ettiği olan; sen ve âlem ve herşey; mevcudat adedince hallakiyetinin şâhidleri bulunan bir Sani-i Ezelî’nin masnuu olduğunuzun hakikatına kaldı. Şimdi Sani-i Ezelî’nin vücûb-u vücuduna şehadet eden birkaç delilen de işaret edelim.
Birincisi: Matbu Katre Risalesi’nin 62. sahifesinden tâ 78. sahifesine kadarki kısmının beyan ettiği olan; kâinat bütün zerrat ve mürekkebatıyla ellibeş lisanla O’nun vücub-u vücuduna şehadet ettiğidir.
İkincisi: Kur’andır ki; bütün enbiya ve evliya ve muvahhidînin kitablarıyla beraber, kâinatın bütün âyât-ı tekviniyesi onunla birleşerek şehadet etmesidir.
Üçüncüsü: Seyyid-ül Enam, Hazret-i Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’dir ki, bütün enbiya ve evliya ve melaike ile beraber olan şehadetidir.
Dördüncüsü: İns ve cinnin fıtrî olan enva-i ihtiyacatının lisanıyla şehadetleridir.
Beşincisi:
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
âyetinin şehadeti diliyle, Cenab-ı Hakk’ın, kendi Zat-ı Uluhiyetine olan kudsî şehadetidir.
İşte işittiğin bütün geçmiş şehadetlerle beraber, yine de bilmiş ol ki; eşyadaki san’at-ı hârikayı; -geçmiş vücuh-u selasenin tahlilleri üzere- mümkin birşeye isnad etmek ile; ve hak ve hakikat olduğu vechile Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’a vermenin meseli şöyledir: Nasılki meselâ, bir ağacı bütün semeratıyla bir vahdete isnad etsen, elbette neşv ü nema
Yükleniyor...