öyle teveccüh et! Yani (Rezzak, Rahman, Kerim) gibi esmanın tecellilerini düşün ve hakeza!
وَ كُلَّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍر خَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
âyetlerinin fermanları ki; herşey, Cenab-ı Allah’ın indinde ölçülü ve mikdarlıdır ve herşeyi halkederek ona lâyık bir kader, bir ölçü takdir etmiştir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Farzedelim ki sen, insanın timsali gibi yapılmış bir heykelin azalarının herbirisinden fışkıran çeşitli çeşmelere bakıyorsun da, o heykelin bazı menfezleri havanın cereyanına boru; ve onun ağzı, suyun seyelanına çeşme; ve gözü ziyaya ayna; ve a’sabları elektrik ve câzibenin cereyanına birer kablo olmuş olan ve hakeza o heykele baktığın zaman; sen onun yüzüne karşı olan ilk nazarınla, onun azalarından çıkan su ve başka şeyleri bizzat ondan sudûr ettiğini belki tevehhüm edebilirsin. Hem eğer o timsalî heykel, hayat sahibi olsaydı, onun azaları -ki, onlara birer boru olup, vasıtalarıyla cereyan etmekte olan- cazibe, elektrik, hararet, su ve hava onun kendi fiilleri ve mevludatı ve eserleri olduğunu tevehhüm etmek senin için mümkün olabilirdi.
Amma eğer sen, o heykelin arka cihetine baksan, o dahi kendi gerisine bir baksa; o zaman hem sen, hem o; onu yalnız bir boru ve pek hârika ve hakîmane olan bir faaliyete perde olduğunu göreceksiniz. Gerçi o da bir nevi cüz’-i ihtiyarîsini sarfediyor. Lakin o cüz’-i ihtiyarîyi ademin iki rengi olan kusur ve noksanda sarfetmektedir.
(1) Çünki, Risale-i Nurda isbat edilmiştir ki: Kendi başına olan bir cüz-ü ihtiyarî, çoğu zaman gelen feyzin, tecellinin asliyetlerini kusur ve noksanlıklarıyla bozuyorlar. (Mütercim)
***
____________________________________
وَ كُلَّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍر خَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
âyetlerinin fermanları ki; herşey, Cenab-ı Allah’ın indinde ölçülü ve mikdarlıdır ve herşeyi halkederek ona lâyık bir kader, bir ölçü takdir etmiştir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Farzedelim ki sen, insanın timsali gibi yapılmış bir heykelin azalarının herbirisinden fışkıran çeşitli çeşmelere bakıyorsun da, o heykelin bazı menfezleri havanın cereyanına boru; ve onun ağzı, suyun seyelanına çeşme; ve gözü ziyaya ayna; ve a’sabları elektrik ve câzibenin cereyanına birer kablo olmuş olan ve hakeza o heykele baktığın zaman; sen onun yüzüne karşı olan ilk nazarınla, onun azalarından çıkan su ve başka şeyleri bizzat ondan sudûr ettiğini belki tevehhüm edebilirsin. Hem eğer o timsalî heykel, hayat sahibi olsaydı, onun azaları -ki, onlara birer boru olup, vasıtalarıyla cereyan etmekte olan- cazibe, elektrik, hararet, su ve hava onun kendi fiilleri ve mevludatı ve eserleri olduğunu tevehhüm etmek senin için mümkün olabilirdi.
Amma eğer sen, o heykelin arka cihetine baksan, o dahi kendi gerisine bir baksa; o zaman hem sen, hem o; onu yalnız bir boru ve pek hârika ve hakîmane olan bir faaliyete perde olduğunu göreceksiniz. Gerçi o da bir nevi cüz’-i ihtiyarîsini sarfediyor. Lakin o cüz’-i ihtiyarîyi ademin iki rengi olan kusur ve noksanda sarfetmektedir.
(1) Çünki, Risale-i Nurda isbat edilmiştir ki: Kendi başına olan bir cüz-ü ihtiyarî, çoğu zaman gelen feyzin, tecellinin asliyetlerini kusur ve noksanlıklarıyla bozuyorlar. (Mütercim)
____________________________________
Yükleniyor...