konuşurken, o Rabb-i İzzet’ten dahi dinlemen mümkündür. İşte eğer kuvvetin varsa, her bir makamın ona lâyık bir tarz-ı libasını giy ve dinle!

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Kâinatta olan adem-i israf ve sebebin müsebbeble ve kuvvetin amelle olan mukarenet ve münasebettarlıkları sebebiyle, elbette senden sana olanı, senin ilim ve şuurunun taalluk ettikleri ve yalnız sana raci’ olduğu dereceleri mikdarıncadır. Sana raci’ olan hisse ise, seni halk eden Hâlıka raci’ olan hisseye nisbetle, bir ipten bir kıl kadar veya bir gömlekten bir iplik kadar da değildir. Demek senin sana taalluk eden ilim ve şuurun; onun sana taalluk eden ilim ve basarına nisbetle, gündüzde heryeri kaplayan güneşin ziyası altında bir ateş böceğinin, bir yıldızcık gibi olan bir lem’acığıyla tenevvür etmesi gibi de olamaz.

Ey bîçare! Sen gaflet zulümatı ve tabiat gecesi içinde kendi lem’acığını bir necm-i sâkıb görmüşsün.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Hakk’ın ef’ali arasında bir tenasüb ve eserleri mabeyninde bir teşabüh, ve esma-i hüsnası arasında bir teaküs, ve evsafı mabeyninde bir tedahül, ve şuunatı arasında bir temazüc vardır. Fakat bunların herbirisinin ayrı ayrı ve kendine hâs bir tavrı vardır ki, başka esmalar onun bu has tavrında ona tabi olurlar. Öyle ise, o ismin beyt-i harîminde ve daire-i hükmünde iken, başkasına teveccüh edilmemelidir. Hem de başka isimlerin levazımı ondan istenmemelidir. Çünkü lâzımın lâzımı, her zaman lâzım değildir. Ancak başka bir kasd-ı cedid ile olursa, beis yoktur. Zira tabi’ olmuş olana tebaiyet edilmez. Nasılki tebaî olan harfin üstünde her hangi bir hüküm yapılmadığı gibi…

Şu halde sen, Cenab-ı Hakk’ın âsârı olan camidata baktığın zaman, kudret ve azamet cihetine kasden teveccüh et! Sair esmanın tecelliyatı, istitradî ve tebaî olarak sana görünmelidir. Ve eğer gayr-ı nâtık olan hayvanata nazar ediyorsan, onlara tecelli eden esmanın tavrını giy,

Yükleniyor...