Öyle de; manevî âlem dahi, şems-i Nübüvvete muhtaçdır ki, ziya-i Rahmet-i Rahman’ın feyizlerini akıtmaya vesile olsun. Demek Hazret-i Ahmed’in (A.S.M.) nübüvveti, gündüz ortasındaki güneşin zuhûr ve vuzûh ve kat’iyyeti derecesinde muhakkaktır. Gündüz ortasındaki güneş ise, ona delil getirmeye ihtiyaç var mı?!.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki; zîhayatın vücuduna terettüb eden faide ve semereler, yalnız o zîhayata ve onun bekasına, menfaatine ve kemaline bakmıyor. Belki o zîhayata ait bir hisse ve bir derece varsa, Zat-ı Muhyi’ye (C.C.) ait gayr-ı mahsur derecattadır. Evet bazan olur ki; o zîhayata bakan hisse dahi çok uzun bir zaman zarfında vücuda gelebiliyor. Fakat Zat-ı Muhyi’ye bakan hisseler ise, bazan bir an-ı seyyalede vücudpezîr oluyor.

Meselâ o zîhayat, esma-i hüsnanın tecelliyatına ma’kesiyet ve mazhariyetle, kendi Hâlıkının evsaf-ı kemal ve cemalini lisan-ı hâl ile tavsif ile ona olan hamd ü şükrünü izhar etmesi gibi…

***


²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki; insanın bir ferdi, sair nevilerin bir nevi gibidir. Çünkü bir ferd-i insanın mazî ve müstakbeli olması sırrıyla, o ferdden her zaman ayrılarak ölüme giden umum efradı, (yani zerreleri) manen o şahısta içtima’ etmektedir.

Evet her sene, her bir şahs-ı insanîden suretçe iki ferd ayrılıp ölür. Fakat manaları olan elemlerini, günahlarını ve emellerini ve saireyi o şahısta miras bırakıp öyle giderler. Şu halde o ferd-i insan: bir ferd-i küllîdir. Hem onun fikir ve aklının ihatası ve kalbinin vüs’atı ve saire, ona ayrı diğer bir nevi külliyet vermektedir. Hem dahi bir ferd-i insan, kendi nev’inin -umumî âlemde olduğu gibi- hâs bir âlemin hilafet ve merkeziyetini teşkil etmesi ve o âlemin eczasıyla şuurî bir tarzda alâkadar olması ve hem nebatî, hayvanî ve madenî olan bir çok envada tasarruf edip -sair hayvanat ve başka şeylerin hilafına olarak- onları tahvil ve

Yükleniyor...