اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Her kim eşyanın zerrelerindeki acib vaziyeti ve onların cesedlerdeki sereyanlarını, meselâ bir hududa kadar giderek sonra çok maslahat ve semereler için tevakkuflarını teemmül ederse; elbette yakîn hasıl edecektir; zerratı o hududların yanında aştırmadan, onlara durdurmak ve döndürmek için emreden bir şey vardır.

Evet nasılki erimiş altunu akıp dökülmekten nehyeden demir kalıp, lisan-ı hal ile güya o erimiş altuna emreder ki; “Benim sana tayin ettiğim şu san’atkârane yapılmış olan eğri büğrü meatıf ve telafiflerimde hikmetler için dur ve maslahatlar için karar kıl!” İşte eşyadaki zerratın âmiri de, öyle bir ilm-i muhittir ki; o ilim, bir kader şeklinde tecelli eder. O kader ise, mikdar olarak in’ikas eyler. O mikdar da kalıp tarzına intiba’ eder.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Esma-i hüsna, Zat-ı Hak Teala’ya bakan çeşitli kapılar ve muhtelif vücûhlardır. Fakat bazan bir şey-i vâhidde birbirine mütekabil çok esma tecelli eder. Meselâ Mu’tî ve Mani’, Dârr ve Nâfi’ gibi… Şu ise, gösterir ve delâlet eder ki; meselâ: Bu şeye Mu’tî ismiyle, bilerek onun hacatını i’ta eylediği gibi; aynı o zat, Mani’ isminin iradesiyle de onu zararlı şeylerden men’eder. Hem Nâfi’ ismi, o şeyin menfaatlerini verdiği gibi; Dârr isminin tecellisiyle de, aynı şeye zarar iras edilir. Ve hakeza zarar ve menfaat gibi birbirine mütekabil şeyler, ancak Cenab-ı Hakk’ın iradesiyle olur. Bu hakikattan hadsen anlaşılıyor ki; meselâ esma-i hüsnadan bir ismin hakikatıyla muttasıf olan kim ise, aynı zamanda sair bütün esma ile de o zat, muttasıf olacaktır. Âmenna.

***


اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Kur’an-ı Hakîm’in âyetleri, nasılki bazısı bazısını tefsir ediyor. Öyle de; kitab-ı âlemin bazı ayatı dahi, diğer bazı ayatını tefsir etmektedir. Meselâ, nasılki şu maddî âlem, hakikî bir ihtiyaç ile bir güneşe muhtaçtır ki, güneşteki Cenab-ı Hakk’ın envar-ı nimetinden feyz alsın.

Yükleniyor...