Evet dikkatle bakarsan; mevcudat-ı âlem, birbirlerinin ihtiyaçlarına muavenet elini uzatmış olduklarını ve teavün içinde yekdiğerinin suallerine,yani gayrilerinin isteklerine lisan-ı hal ile “Lebbeyk, lebbeyk” sadalarıyla mukabele edip cevaplaştıklarını ve yekdiğerlerinin ellerini tutup, elele verip, intizamkârane sa’y edip çalıştıklarını ve bir gayeye müteveccihen başbaşa verip zîhayatlara hizmet ettiklerini ve omuz omuza verip bir Müdebbir-i Hakîm’e itaat ettiklerini göreceksin.
Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel, hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki; bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler. Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.
Sekizinci Lem’a: Bak! Kâinatın eczaları arasındaki rızka muhtaç olan mürteziklere; tek tek her birisinin hâcetinin miktarına göre, bir tarz-ı münasibde tevzi’ edilmekte olan rızk keyfiyetinde müşahede edilen şudur ki; şu rızk-ı umumî, bir geniş rahmet-i vasia içindedir. O da, sevdirilme ve tanıttırılmayı tazammun etmektedir. Ve bu inayet-i tamme içindeki rahmet-i vasia, taltif ve ikramı içine almıştır. Ve şu muntazam hikmet-i amme içinde görünen inayet ise, ilim ve şuuru mutazammındır. Hem bu meşhud hikmet dahi, göz önünde olan bir intizam içindedir. Ve şu intizam ise, bu görünen müsahhariyet içindedir. Şu müsahhariyet ise, teânuk ile tecavübün zımnındadır. O da, şu meşhud tesanüd ile teavün içindedir.
İşte şu hal ve bu keyfiyet ise, ancak her şeyin Rabbi ve her şeyin mürebbisi ve her şeyin müdebbirine hâs bir hatem ve Şems, Kamer ve nücûm emrine müsahhar olan
Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel, hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki; bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler. Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.
Sekizinci Lem’a: Bak! Kâinatın eczaları arasındaki rızka muhtaç olan mürteziklere; tek tek her birisinin hâcetinin miktarına göre, bir tarz-ı münasibde tevzi’ edilmekte olan rızk keyfiyetinde müşahede edilen şudur ki; şu rızk-ı umumî, bir geniş rahmet-i vasia içindedir. O da, sevdirilme ve tanıttırılmayı tazammun etmektedir. Ve bu inayet-i tamme içindeki rahmet-i vasia, taltif ve ikramı içine almıştır. Ve şu muntazam hikmet-i amme içinde görünen inayet ise, ilim ve şuuru mutazammındır. Hem bu meşhud hikmet dahi, göz önünde olan bir intizam içindedir. Ve şu intizam ise, bu görünen müsahhariyet içindedir. Şu müsahhariyet ise, teânuk ile tecavübün zımnındadır. O da, şu meşhud tesanüd ile teavün içindedir.
İşte şu hal ve bu keyfiyet ise, ancak her şeyin Rabbi ve her şeyin mürebbisi ve her şeyin müdebbirine hâs bir hatem ve Şems, Kamer ve nücûm emrine müsahhar olan
Yükleniyor...