اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Allah’a tevekkül edene Allah ona kâfidir. Öyle ise sen de
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
söyle, tevekkül et! Çünkü evvelâ Cenab-ı Hak, kâmil-i mutlaktır. Kemal ise lizatihî sevilir, belki ona ruhlar feda edilir.
Sâniyen: Çünkü Cenab-ı Vâcib-ül Vücud, lizatihî mahbubdur. Öyle ise Mahbub-u Hakikî yalnız odur. Muhabbet ise, (yolunda ruhu) feda etmek iktiza eder.
Sâlisen: Zira Cenab-ı Hak, vücudu vâcib olduğundan onun kurbuyla envar-ı vücud var olur.. Onun bu’duyla da, ademlerin zulümatı olduğundan, ruh-u insanînin emellerinin ufûlunde pek elîm bir elem vardır.
Râbian: Evet çünkü, kâinat kendisine darlaşmış ve dünyanın muzahrefatı onu elemlere mübtela etmiş ve kâinatın mevcudatı ona düşman vaziyetini almış ve yetimane bir şefkatin ve mâtemzar bir merhametin altında beli bükülmüş ruhlar için halaskâr ve melce’ yalnız O’dur.
Hâmisen: Çünkü o öyle bir Baki’dir ki, ancak O’na intisab etmekle, ve O’nun esmasına yapışmakla beka hasıl olur. Fakat onsuz, zeval ve fena insanı ihata eyler. Bu ise, bütün azab ve elemler, zevalin içindedir. Hem onsuz, mevcudat adedince ruh-u insan üstüne elemler yığılır. Fakat O’na tevekkül edene, o mevcudat adedince nurlar tezahür eder.
Sâdisen: Zira Malik-ül Mülk O’dur; ve sendeki mülkününün yükünü senden almak istiyor. Çünkü sen O’nun hamline takat getiremezsin. Eğer o mülke temellük tevehhümüne düşersen, çok elîm ve zulmetli bir azaba düşersin. Fakat eğer sen onu, O’na bırakırsan, o ise baki olup in’amı daimî olduğundan, o zaman sen kendi elindekinin zâhirî fenası için gam çekmezsin.
Evet, nasılki güneşe mukabil kabarcıklar; (suyun akmasıyla) tahavvül ve inhilale maruz olmalarıyla mahzun olmazlar.. Belki güneşin tecelliyatının tazelenmesi için, o kabarcıklar kemal-i ferah ve sürur ile
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Allah’a tevekkül edene Allah ona kâfidir. Öyle ise sen de
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
söyle, tevekkül et! Çünkü evvelâ Cenab-ı Hak, kâmil-i mutlaktır. Kemal ise lizatihî sevilir, belki ona ruhlar feda edilir.
Sâniyen: Çünkü Cenab-ı Vâcib-ül Vücud, lizatihî mahbubdur. Öyle ise Mahbub-u Hakikî yalnız odur. Muhabbet ise, (yolunda ruhu) feda etmek iktiza eder.
Sâlisen: Zira Cenab-ı Hak, vücudu vâcib olduğundan onun kurbuyla envar-ı vücud var olur.. Onun bu’duyla da, ademlerin zulümatı olduğundan, ruh-u insanînin emellerinin ufûlunde pek elîm bir elem vardır.
Râbian: Evet çünkü, kâinat kendisine darlaşmış ve dünyanın muzahrefatı onu elemlere mübtela etmiş ve kâinatın mevcudatı ona düşman vaziyetini almış ve yetimane bir şefkatin ve mâtemzar bir merhametin altında beli bükülmüş ruhlar için halaskâr ve melce’ yalnız O’dur.
Hâmisen: Çünkü o öyle bir Baki’dir ki, ancak O’na intisab etmekle, ve O’nun esmasına yapışmakla beka hasıl olur. Fakat onsuz, zeval ve fena insanı ihata eyler. Bu ise, bütün azab ve elemler, zevalin içindedir. Hem onsuz, mevcudat adedince ruh-u insan üstüne elemler yığılır. Fakat O’na tevekkül edene, o mevcudat adedince nurlar tezahür eder.
Sâdisen: Zira Malik-ül Mülk O’dur; ve sendeki mülkününün yükünü senden almak istiyor. Çünkü sen O’nun hamline takat getiremezsin. Eğer o mülke temellük tevehhümüne düşersen, çok elîm ve zulmetli bir azaba düşersin. Fakat eğer sen onu, O’na bırakırsan, o ise baki olup in’amı daimî olduğundan, o zaman sen kendi elindekinin zâhirî fenası için gam çekmezsin.
Evet, nasılki güneşe mukabil kabarcıklar; (suyun akmasıyla) tahavvül ve inhilale maruz olmalarıyla mahzun olmazlar.. Belki güneşin tecelliyatının tazelenmesi için, o kabarcıklar kemal-i ferah ve sürur ile
Yükleniyor...