görecektir. İşte o hayret eleminden kurtulmak ve teşeffi etmek için, susuzluktan ciğeri yanmış bir adamın bir mâ-i zülale son derece susayıp müştak olduğu gibi, o da

سُبْحَانَ اللّٰهِ

demeye müştak olur.

Hem aynı o adam, ni’metlerin ve lezzetli taamların letaiflerini gördükçe, hamd ünvanıyla ni’met içinde in’amı ve in’am içinde mün’imi görmekle; onu daimî surette telezzüzünü izhar etmeye ve tezyid-i lezzet etmeye ve lezzetini arttırmaya icbar etmektedir. İşte böyle bir adam

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

demekle, harbden muzaffer olup, selâmet ve ganimetle dönmeye muvaffak olmuş olan bir adamın teneffüs ettiği gibi teneffüs edebilir.

Hem dahi aynı o adam, aklının mikyaslarıyla tartamadığı ve muhakemelerinden de zihni dar geldiği ve fakat hakikatı tecessüs eden hissi onu onlarla meşgul ettiği acaib ve garaib mahlukları gördüğü zaman

اللّٰهُ اَكْبَرُ

diye bağırıp istirahat eder. Yani bunların Hâlıkleri daha büyük, daha azîmdir. Bunların halk ve tedbirleri, ona bir ağırlık vermez.

Evet nasılki birisi görse ki; Kamer onun etrafında pervane olmuş dönüyor. Elbette taaccüb ve hayret elemi onu gaşyedecek… veyahut zelzele ile bir dağın yerden hurucunu görse, elbette tedehhüş ile tekbire başlayacaktır. Yani o adam, belindeki taaccüb ve tedehhüş ağırlıklarını bir Kadir-i Kavî ve Metîn’in sefinesine atıp rahat ediyor.(C.C.)

***


اِعْلَمْ

Bil ey insan! Sen seyyiat ve hatiatınla, Cenab-ı Hakk’a bir zarar vermiş olmuyorsun. Belki ancak sen, zararı kendi nefsine veriyorsun. Meselâ hariçte, hakikatta Cenab-ı Hakk’ın şeriki yoktur ki, tâ senin itikadınla kuvvetlenip Allahü Teala’nın nihayet kemalde olan mülkünde bir te’sir icra edebilsin. Belki o itikad, yalnız senin zihninde ve senin âleminde olup, senin evini başına yıkıyor.

Yükleniyor...