vakitlerini, şimdi görüyorum ki, o hal uykumun en derin tabakatı imiş. Demek medeniyetçilerin örfünde münevverlik ve aydınlık dedikleri şey, bahsi geçen benim gençliğimdeki intibahım gibi imiş.
Evet medenîlerin meseli şöyle bir adama benzer ki; o adam uykuda bulunduğu halde, rüyasında görüyor ki, kendisi uyanmış da, rüyasını bazı kimselere hikâye ediyor. Halbuki bu adamın rüyasında gördüğü şu intibah ise, uykunun hafif bir tabakasından daha kalın ve derin bir tabakasına geçmesidir. İşte acaba böyle ölü gibi uykuda olan bir adam, nasıl olur da uykunun ilk tabakasına girmiş, yarı uyanık diri bir adamı ikaz edip uyandıracak? Ve hem muzaaf uykusunun perdeleri arkasında iken, konuştuklarını nasıl o ilk ve yarı uykudaki kimseye işittirebilecek!..
İşte ey uyanık iken uyuyanlar! Ve uykuda iken kendini ayık zannedenler! Sakın mimsiz medenîlere müsamaha-yı diniye ile ve kendinizi onlara benzeterek yanaşmayınız. Güya zannedersiniz ki, bizim ile onların arasında bir köprü vazifesini görüp de muvasalayı te’min edecekmişsiniz ve aramızdaki pek derin dereyi dolduracakmışsınız. Kellâ!.. Yanlış düşünüyorsunuz. Çünkü mü’minler ile kâfirler arasında olan mesafe hadsizdir. Ve mabeynimizdeki dere nihayet derindir. Bu nihayet uzun mesafeyi ve şu pek derin dereyi dolduramazsınız!. Belki ya onlara iltihak edip gidersiniz veyahut dalâletin en uzak derekesine düşüp İslâmiyetten uzaklaşırsınız.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Masiyetin mahiyetinde, -hususan o masiyet devam edip çoğalırsa- bir küfür tohumu vardır. Çünkü masiyet içinde devam edip giden bir fâsık, o masiyetle bir ülfet peyda edip tiryaki olur ki; emel gibi panzehir zannettiği şeylerin aynısı, ona daimî zehir olurlar. İşte bu vaziyette olan bir insan, masiyeti terketmek, ona çok ağır gelir. Ve bu halin neticesi olarak o adam, kendisini bekleyen bir ikabın olmamasını temenniye başlar. Bu da devam ede ede, tâ azabın inkârına ve dar-ı ikabın reddine kadar gider.
Ve keza, masiyetten nedamet edip tövbe ile kökünü kesmeyen adam, o masiyetten gelen bir hacalet ile bir gün olur ki, kendi sahibini o
Evet medenîlerin meseli şöyle bir adama benzer ki; o adam uykuda bulunduğu halde, rüyasında görüyor ki, kendisi uyanmış da, rüyasını bazı kimselere hikâye ediyor. Halbuki bu adamın rüyasında gördüğü şu intibah ise, uykunun hafif bir tabakasından daha kalın ve derin bir tabakasına geçmesidir. İşte acaba böyle ölü gibi uykuda olan bir adam, nasıl olur da uykunun ilk tabakasına girmiş, yarı uyanık diri bir adamı ikaz edip uyandıracak? Ve hem muzaaf uykusunun perdeleri arkasında iken, konuştuklarını nasıl o ilk ve yarı uykudaki kimseye işittirebilecek!..
İşte ey uyanık iken uyuyanlar! Ve uykuda iken kendini ayık zannedenler! Sakın mimsiz medenîlere müsamaha-yı diniye ile ve kendinizi onlara benzeterek yanaşmayınız. Güya zannedersiniz ki, bizim ile onların arasında bir köprü vazifesini görüp de muvasalayı te’min edecekmişsiniz ve aramızdaki pek derin dereyi dolduracakmışsınız. Kellâ!.. Yanlış düşünüyorsunuz. Çünkü mü’minler ile kâfirler arasında olan mesafe hadsizdir. Ve mabeynimizdeki dere nihayet derindir. Bu nihayet uzun mesafeyi ve şu pek derin dereyi dolduramazsınız!. Belki ya onlara iltihak edip gidersiniz veyahut dalâletin en uzak derekesine düşüp İslâmiyetten uzaklaşırsınız.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Masiyetin mahiyetinde, -hususan o masiyet devam edip çoğalırsa- bir küfür tohumu vardır. Çünkü masiyet içinde devam edip giden bir fâsık, o masiyetle bir ülfet peyda edip tiryaki olur ki; emel gibi panzehir zannettiği şeylerin aynısı, ona daimî zehir olurlar. İşte bu vaziyette olan bir insan, masiyeti terketmek, ona çok ağır gelir. Ve bu halin neticesi olarak o adam, kendisini bekleyen bir ikabın olmamasını temenniye başlar. Bu da devam ede ede, tâ azabın inkârına ve dar-ı ikabın reddine kadar gider.
Ve keza, masiyetten nedamet edip tövbe ile kökünü kesmeyen adam, o masiyetten gelen bir hacalet ile bir gün olur ki, kendi sahibini o
Yükleniyor...