Evet âyet-i
وَ آخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
delâlet ediyor ki; şükür ve hamd, lezzetin tâ kendisidir. Zira şükür ve hamdin manası ve sırrı, nimet semeresi içinde in’am şeceresini görmektir. İn’am şeceresini görmek ise, nimetin tasavvur-u zevalinden gelen elem ve üzüntü, gam ve keder zail olup hamd ile lezzet verirler.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Âfakî malûmat, evham ve vesveselerden hâlî değildir. Fakat eğer enfüsî malûmata istinad ederek, vicdanda bizzat meş’ur olan ulûm ile de ittisal peyda etse, o zaman belki ihtimalat-ı müz’iceden tasaffi edip menfaatli olabilir. Öyle ise daima merkezden muhite nazar eyle! Sakın tersini yapma ki, baş aşağıya düşmeyesin.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Şu medeniyet-i sefihe, küre-i arzı bir tek şehir hükmüne getirdiği için; ahalisi birbiriyle tanışmakta, her sabah ve akşam gazetelerle günahları ve malayaniyatı birbirine nakledip öğretmektedirler. İşte bu sefih medeniyet sebebiyle, gaflet perdesi o kadar kalınlaşmış ve onun süs ve fantaziyeleriyle hicab o kadar kesafet peyda etmiştir ki; âdeta yırtılmaz bir hale gelmiş de, çok büyük bir himmetin sarfı lâzımdır, tâ yırtılsın.
Hem dahi o medeniyet-i habise, beşerin ruhuna dünyaya bakan hadsiz menfez ve ihtiyacat deliklerini açmıştır. Cenab-ı Hakk’ın hususî lütfuna mazhar olmuş kimselerden başka, bu delikleri kapamak, gayet çetin ve müşkül olmuştur.
***
وَ آخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
delâlet ediyor ki; şükür ve hamd, lezzetin tâ kendisidir. Zira şükür ve hamdin manası ve sırrı, nimet semeresi içinde in’am şeceresini görmektir. İn’am şeceresini görmek ise, nimetin tasavvur-u zevalinden gelen elem ve üzüntü, gam ve keder zail olup hamd ile lezzet verirler.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Âfakî malûmat, evham ve vesveselerden hâlî değildir. Fakat eğer enfüsî malûmata istinad ederek, vicdanda bizzat meş’ur olan ulûm ile de ittisal peyda etse, o zaman belki ihtimalat-ı müz’iceden tasaffi edip menfaatli olabilir. Öyle ise daima merkezden muhite nazar eyle! Sakın tersini yapma ki, baş aşağıya düşmeyesin.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Şu medeniyet-i sefihe, küre-i arzı bir tek şehir hükmüne getirdiği için; ahalisi birbiriyle tanışmakta, her sabah ve akşam gazetelerle günahları ve malayaniyatı birbirine nakledip öğretmektedirler. İşte bu sefih medeniyet sebebiyle, gaflet perdesi o kadar kalınlaşmış ve onun süs ve fantaziyeleriyle hicab o kadar kesafet peyda etmiştir ki; âdeta yırtılmaz bir hale gelmiş de, çok büyük bir himmetin sarfı lâzımdır, tâ yırtılsın.
Hem dahi o medeniyet-i habise, beşerin ruhuna dünyaya bakan hadsiz menfez ve ihtiyacat deliklerini açmıştır. Cenab-ı Hakk’ın hususî lütfuna mazhar olmuş kimselerden başka, bu delikleri kapamak, gayet çetin ve müşkül olmuştur.
Yükleniyor...