bununla kaidenin külliyetini, hâdisenin düsturiyetini düşünerek, kendisinin daha çok mutmain olması lâzım gelirken; kör olası nefis, daire-i afakta esma-i İlahiyenin umumî tecelliyatı ona kuvvet vermeye bedel, tutar za’fiyetine bir sebeb, tesettüre bir vasıta ve ihmale bir emare ve kendisini mürakabe eden bir rakîbin olmadığına bir alâmet tahayyül eder ve der: “Daire genişledikçe imtina’ ve büyüdükçe adem peyda oluyor.” Halbuki şu ise öyle bir mağlatadır ki, şeytan dahi ondan utanmaktadır.
***
اِعْلَمْ
Ey muzdarib ve mütereddid nefis! Bil ki; (Sen hiç telaş edip kalaka düşme!) senin bütün hallerin taayyün ve bellilik içindedir. Hem alnındaki nakış, kalem-i kaderin tersimiyle olduğu, güneşin tulu’ ve gurubu gibi açık ve bedihidir.
İşte eğer dilersen, kaderin hükmünü red yolunda, alîl başını kaderin örsüne vur.. Bak nasıl başın ezilir de bağırırsın. Ey nefis! Kat’iyen ve yakînen bil ki; semavat ve arzın aktarından nüfuz edip çıkamayan bir kimse, çâr u nâçar
خَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَ قَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
nın Rububiyetine severek rızadâde olması gerektir.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Eğer eşyanın halk ve icadında herşeyin Sanii, o şeyin içinde olmuş olsaydı, elbette o şeye münasib bir tarzda olacaktı. Hem de eşya adedince Sani’lerin tenevvü’ ve tefavüt etmeleri gerekecekti. Eğer o şeyin içinde onun sanii olmazsa, (-madde ve tabiat ve sebeb itibarıyla-) elbette o şey vücuda gelemiyecekti. Tıpkı şu kitab gibi ki, bir tek kalem ile yazılabildiği halde, onu tab’etmek için ise, ancak hurufatı adedince, san’atla yapılmış ve onun altına hazır olarak konulan demir harfler lâzımdır.
Ve eğer itkankârane yapılmış san’atın nakışları, o şeyden olsa ve o bir şeyin içinde tenebbüt ederek nemalanmış olsa idi; ve o şeyin
اِعْلَمْ
Ey muzdarib ve mütereddid nefis! Bil ki; (Sen hiç telaş edip kalaka düşme!) senin bütün hallerin taayyün ve bellilik içindedir. Hem alnındaki nakış, kalem-i kaderin tersimiyle olduğu, güneşin tulu’ ve gurubu gibi açık ve bedihidir.
İşte eğer dilersen, kaderin hükmünü red yolunda, alîl başını kaderin örsüne vur.. Bak nasıl başın ezilir de bağırırsın. Ey nefis! Kat’iyen ve yakînen bil ki; semavat ve arzın aktarından nüfuz edip çıkamayan bir kimse, çâr u nâçar
خَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَ قَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
nın Rububiyetine severek rızadâde olması gerektir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Eğer eşyanın halk ve icadında herşeyin Sanii, o şeyin içinde olmuş olsaydı, elbette o şeye münasib bir tarzda olacaktı. Hem de eşya adedince Sani’lerin tenevvü’ ve tefavüt etmeleri gerekecekti. Eğer o şeyin içinde onun sanii olmazsa, (-madde ve tabiat ve sebeb itibarıyla-) elbette o şey vücuda gelemiyecekti. Tıpkı şu kitab gibi ki, bir tek kalem ile yazılabildiği halde, onu tab’etmek için ise, ancak hurufatı adedince, san’atla yapılmış ve onun altına hazır olarak konulan demir harfler lâzımdır.
Ve eğer itkankârane yapılmış san’atın nakışları, o şeyden olsa ve o bir şeyin içinde tenebbüt ederek nemalanmış olsa idi; ve o şeyin
Yükleniyor...