Evet kalb, mir’at-ı Samed’dir. Kendinde sanem taşını kabul edemez. Şayet ederse, o taş ile kırılıp münkesir olacaktır.
İşte bundandır ki, mecazî âşıklar, ekseriya ma’şukunun zulmünü görüyor. Bunun sırrı ise, o ma’şuk güya fıtratıyla lâşuurî olarak yerinde olmayan ve haksız olan bir aşkı kabul etmeyerek, reddediyor, ona razı olamıyor. Çünkü âşıkın bâtın-ı kalbinde o şeyin iskân olunması lâyık ve münasib olmadığından, fıtraten reddediyor.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; Kur’an-ı Kerim’in nüzûlüyle birlikte, semavî bir sofra dahi inzal edilmiştir. Öyle bir sofra ki, nev’-i beşerin fehimlerinin iştihalarınca mütefavit ve ayrı olan bütün tabakatının muhtaç oldukları enva-i mat’umat-ı maneviye, içinde bulunduğu gibi; herkese lâyık ve münasib bir şekilde taamlar o sofrada sırasıyla tertib edilerek dizilmiştir.
İşte bu sofra-i İlahiyenin yüzünde ilk başta, mutlak ekser ve cumhur-u a’zam olan avam tabakasının rızkı takdim edilmiştir. Meselâ:
اَنَّ السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا
âyetinde avam için safha-i ûlâ budur ki:
اَيْ هُمَا رَتْقَاوَانِ
yani gökler, safi yağmursuz ve kuru iken, yerler katı, ölü ve hayatsız olduğu halde, Cenab-ı Hakk’ın izniyle bu ikisi izdivac edip gökler yağmuru, zemin de meyveleri doğurup evlâd verdiler diye anlar. Bu safhaya delil ise şu âyettir:
وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ
Bu safha ve sahifenin arkasında şu safha vardır ki; Seyyid-ül Enam
Bunun tafsili, Arabî matbu’ İşarat-ül İ’caz’ın 111 ve 112. sahifelerinde vardır. –Müellif–
olan Peygamberimiz’in (A.S.M.) nurundan halkedilen bir
____________________________________
İşte bundandır ki, mecazî âşıklar, ekseriya ma’şukunun zulmünü görüyor. Bunun sırrı ise, o ma’şuk güya fıtratıyla lâşuurî olarak yerinde olmayan ve haksız olan bir aşkı kabul etmeyerek, reddediyor, ona razı olamıyor. Çünkü âşıkın bâtın-ı kalbinde o şeyin iskân olunması lâyık ve münasib olmadığından, fıtraten reddediyor.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki; Kur’an-ı Kerim’in nüzûlüyle birlikte, semavî bir sofra dahi inzal edilmiştir. Öyle bir sofra ki, nev’-i beşerin fehimlerinin iştihalarınca mütefavit ve ayrı olan bütün tabakatının muhtaç oldukları enva-i mat’umat-ı maneviye, içinde bulunduğu gibi; herkese lâyık ve münasib bir şekilde taamlar o sofrada sırasıyla tertib edilerek dizilmiştir.
İşte bu sofra-i İlahiyenin yüzünde ilk başta, mutlak ekser ve cumhur-u a’zam olan avam tabakasının rızkı takdim edilmiştir. Meselâ:
اَنَّ السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا
âyetinde avam için safha-i ûlâ budur ki:
اَيْ هُمَا رَتْقَاوَانِ
yani gökler, safi yağmursuz ve kuru iken, yerler katı, ölü ve hayatsız olduğu halde, Cenab-ı Hakk’ın izniyle bu ikisi izdivac edip gökler yağmuru, zemin de meyveleri doğurup evlâd verdiler diye anlar. Bu safhaya delil ise şu âyettir:
وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ
Bu safha ve sahifenin arkasında şu safha vardır ki; Seyyid-ül Enam
Bunun tafsili, Arabî matbu’ İşarat-ül İ’caz’ın 111 ve 112. sahifelerinde vardır. –Müellif–
olan Peygamberimiz’in (A.S.M.) nurundan halkedilen bir
____________________________________
Yükleniyor...