tuyur-u seyyare gibi cevelan etmeye başlarlar. Ve o letaifler o derece inbisat edebilirler ki; o insan, Allah’a hamdetmek için
اَلْحَمْدُلِلّٰهِ عَلَيكُلِّ
مَصْنُوعَاتِهِ
diyecek kadar onu yükselttirir. Çünkü der: Bütün bu masnuat-ı İlahiye benim için nimetlerdir. Hattâ kalbin en zaif ve en ehven hâdimlerinden olan kuvve-i faraziye ve hayaliyenin dahi çok acib vazifeleri vardır. Meselâ, kendi mütevekkil olan sahibini, zindanda mukayyed iken, nezih ve güzel bir bahçeye götürüp gezdirebilir. Ve hem uyanık olan sahibini, şarkta veya garpta namaz kılarken başını Hacer-ül Esved’in altına koyup secde ettirdikten sonra, sahibinin
اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ
in iki şehadetini Hacer-ül Esved’e emanet bırakıp tevdi’ ettirir.
Hem malûm ve meşhuddur ki; harman, semeratın başları olan sünbüller için yapılır, döğülür ve onların üzerinde muameleler döner. Demek ehemmiyet verilip istibka edilen yegane şey, semeredir. İşte bunun gibi, haşir harmanı dahi benî Âdemi intizar etmektedir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki, şu umumî âlemden (âlemin aynısı gibi) herkesin hususî bir âlemi vardır. Fakat şu hususî âlemin merkezi, şemse bedel şahıstır. Öyle ise, şu hususî âlemin anahtarları, şahsın nefsindedir ve letaifine bağlıdır. Hem o âlemin rengi ve safası, hüsnü ve kubhu, ziya ve zulmeti de, yine merkezi olan o şahsa tâbidir.
Evet nasıl ki aynada irtisam edip görünen bir bahçe, aynanın ahvaline tâbidir. O aynanın hareketi, tagayyürü ve sair halleri, o misalî bahçeye te’sir ediyor. Öyle de şahsın hususî âlemi dahi, bir gölge ve timsal gibi olan o şahsın merkezine tabi’dir.
اَلْحَمْدُلِلّٰهِ عَلَيكُلِّ
مَصْنُوعَاتِهِ
diyecek kadar onu yükselttirir. Çünkü der: Bütün bu masnuat-ı İlahiye benim için nimetlerdir. Hattâ kalbin en zaif ve en ehven hâdimlerinden olan kuvve-i faraziye ve hayaliyenin dahi çok acib vazifeleri vardır. Meselâ, kendi mütevekkil olan sahibini, zindanda mukayyed iken, nezih ve güzel bir bahçeye götürüp gezdirebilir. Ve hem uyanık olan sahibini, şarkta veya garpta namaz kılarken başını Hacer-ül Esved’in altına koyup secde ettirdikten sonra, sahibinin
اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ
in iki şehadetini Hacer-ül Esved’e emanet bırakıp tevdi’ ettirir.
Hem malûm ve meşhuddur ki; harman, semeratın başları olan sünbüller için yapılır, döğülür ve onların üzerinde muameleler döner. Demek ehemmiyet verilip istibka edilen yegane şey, semeredir. İşte bunun gibi, haşir harmanı dahi benî Âdemi intizar etmektedir.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki, şu umumî âlemden (âlemin aynısı gibi) herkesin hususî bir âlemi vardır. Fakat şu hususî âlemin merkezi, şemse bedel şahıstır. Öyle ise, şu hususî âlemin anahtarları, şahsın nefsindedir ve letaifine bağlıdır. Hem o âlemin rengi ve safası, hüsnü ve kubhu, ziya ve zulmeti de, yine merkezi olan o şahsa tâbidir.
Evet nasıl ki aynada irtisam edip görünen bir bahçe, aynanın ahvaline tâbidir. O aynanın hareketi, tagayyürü ve sair halleri, o misalî bahçeye te’sir ediyor. Öyle de şahsın hususî âlemi dahi, bir gölge ve timsal gibi olan o şahsın merkezine tabi’dir.
Yükleniyor...