İşte böyle bir kalb, elbette hiç bir şey ile mutmain olamaz.. Ancak onu her şeyden müstağni kılmaya gücü yeten ve her şeyden onu muhafaza edebilen birisiyle mutmain olabilir.
Hem yine ben kalbde; âlemin mecmuu bir harita, bir fihriste, bir nümune ve bir timsal gibi temessül edebilir bir kabiliyet gördüm. Ve o kalbin içindeki merkezi ise, Vâhid-i Ehad’den başka hiç bir şeyi kabul edemez; ve ebed ve sermedden gayri hiç bir şey ile razı olamaz bir vaziyette müşahede ettim. İşte böylesi bir çekirdek (ki, habbe-i kalbtır) onun suyu İslâmiyet, ziyası da imandır. Binaenaleyh şu habbe-i kalb, eğer ubudiyet ve ihlasın toprağı altında itmi’nan peyda etse; ve İslâmiyet âb-ı hayatıyla ıska edilerek iman ile intihaba gelirse, o zaman o habbe-i kalb, kendi âlem-i cismaniyesine bir ruh olacak olan, âlem-i emirden nuranî ve misalî bir şecereyi inbat edebilir. Fakat eğer o habbe-i kalb, İslâmiyet âb-i hayatıyla ıska edilmezse; kurumuş ve büzüşmüş bir çekirdek haletinde kalarak, nura inkılab edinceye kadar ateş ile yakılmaya seza olacaktır.
Evet nasılki çekirdeğin içinde bulunan pek ince ve dakik asablara ve gayet dakik, nazik şeylere ehemmiyet verilip de üzerinde pek durulmuyor. Çok az ve nadir olarak onlara ehemmiyet verildiğini görürsün. Ta o çekirdeğin içindeki bütün damarlar, inkişaf edip haşmet ve azamet ile vazifeye başladıkları zaman, ehemmiyet ve kıymet verilir.
Aynen öyle de: Habbe-i kalbin dahi, öyle kâmine ve naime hâdimleri vardır ki, eğer bunlar kalbin hayatıyla intibaha gelip inbisat peyda etseler, o zaman hâdimleriyle beraber o kalb, kâinat bostanlarında
Yükleniyor...