اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Ehadiyet-i İlahiyenin en sâdık şahidi ve birincisi; sırr-ı vahdettir. Evet senin gözünün bir hüceyresinin zerrelerinden tut, tâ mecmu-u âlemdeki birliğe kadar her şeyde bir vahdet vardır.
İkinci şahid: Herşeyde mevcud olan itkan-ı ekmel
dir. Evet her şeyin kabiliyetinin liyakatına göre, onda kazanın kalemi ve kaderin kalıbıyla yazılan ve dökülen itkan hakikatıdır.
Üçüncüsü: Her şeyin inşa ve icadında bir sühulet-i mutlakanın bulunmasıdır. O ise, bunları yapan ve icad eden Saniin vücudu, masnuatın vücudlarının cinsinden olmadığına delâlet eder. Belki Sâni-i Mevcudat’ın vücudu, masnuatın vücudundan hadsiz ve nihayetsiz derece daha sabit ve daha rasih olması lâzımdır.
***
اِعْلَمْ
Ey insan bil ki, arzın size bahşettiği ve sattığı metaı ve elinde bulunan son derece ucuz olan mal; eğer onun kendi malı yahut imkânî sebeblerin nesci olmuş olsa idi; -siz insanlar, umum ruy-i zemindeki ağaç ve tarlalarının elleriyle elde ettiğiniz mahsulât için sarfeylediğiniz bütün imkânlarınızı da kullansa idiniz- yine belki bir tek narı satın alamıyacaktınız. Çünkü (meselâ) narın her bir habbesinde, onun Sanii ona nihayet özendiği ve gayet tezyin ile ihtimam ve ittikan verdiği ve tam bir şuur ve hakîmane bir maharetle o habbâtı, o narda dizip cem’ettiği ve müşterilerin enzarını celbetmek için renk, tad ve kokunun letaifleriyle techiz ettiği görünmektedir.
İşte eğer o nar, kendisinin kudretine nisbeten bir habbe ile bir bahçe ve tek bir ferd ile bütün bir nev’ ve zerre ile şems müsavi olan ve onun sun’ ve icadında hiçbir külfet, mualecet ve mübaşereti olmayan bir Saniin masnuu olmazsa; hiç şüphesiz ve pek aşikâr ve bil-hads-il kat’î, bu derece ucuz, mebzul ve gayet san’atkârâne ve mahirane ve hikmetdârane bir tarzda olamazdı. Şayet bunun aksiyle olmuş olsaydı; şu san’atkârane yapılmış olan üzüm ve nar habbelerinin zâhir nazarda, bazı haşarat ve hayvanatın muvakkat zevklerinin ve cüz’î heveslerinin tatmini
Ey kardeş bil ki! Ehadiyet-i İlahiyenin en sâdık şahidi ve birincisi; sırr-ı vahdettir. Evet senin gözünün bir hüceyresinin zerrelerinden tut, tâ mecmu-u âlemdeki birliğe kadar her şeyde bir vahdet vardır.
İkinci şahid: Herşeyde mevcud olan itkan-ı ekmel
dir. Evet her şeyin kabiliyetinin liyakatına göre, onda kazanın kalemi ve kaderin kalıbıyla yazılan ve dökülen itkan hakikatıdır.
Üçüncüsü: Her şeyin inşa ve icadında bir sühulet-i mutlakanın bulunmasıdır. O ise, bunları yapan ve icad eden Saniin vücudu, masnuatın vücudlarının cinsinden olmadığına delâlet eder. Belki Sâni-i Mevcudat’ın vücudu, masnuatın vücudundan hadsiz ve nihayetsiz derece daha sabit ve daha rasih olması lâzımdır.
اِعْلَمْ
Ey insan bil ki, arzın size bahşettiği ve sattığı metaı ve elinde bulunan son derece ucuz olan mal; eğer onun kendi malı yahut imkânî sebeblerin nesci olmuş olsa idi; -siz insanlar, umum ruy-i zemindeki ağaç ve tarlalarının elleriyle elde ettiğiniz mahsulât için sarfeylediğiniz bütün imkânlarınızı da kullansa idiniz- yine belki bir tek narı satın alamıyacaktınız. Çünkü (meselâ) narın her bir habbesinde, onun Sanii ona nihayet özendiği ve gayet tezyin ile ihtimam ve ittikan verdiği ve tam bir şuur ve hakîmane bir maharetle o habbâtı, o narda dizip cem’ettiği ve müşterilerin enzarını celbetmek için renk, tad ve kokunun letaifleriyle techiz ettiği görünmektedir.
İşte eğer o nar, kendisinin kudretine nisbeten bir habbe ile bir bahçe ve tek bir ferd ile bütün bir nev’ ve zerre ile şems müsavi olan ve onun sun’ ve icadında hiçbir külfet, mualecet ve mübaşereti olmayan bir Saniin masnuu olmazsa; hiç şüphesiz ve pek aşikâr ve bil-hads-il kat’î, bu derece ucuz, mebzul ve gayet san’atkârâne ve mahirane ve hikmetdârane bir tarzda olamazdı. Şayet bunun aksiyle olmuş olsaydı; şu san’atkârane yapılmış olan üzüm ve nar habbelerinin zâhir nazarda, bazı haşarat ve hayvanatın muvakkat zevklerinin ve cüz’î heveslerinin tatmini
Yükleniyor...