اِعْلَمْ
Ey dünya ile mutmain olup sükûnetli oturan arkadaş, bil ki! Senin meselin şöyle bir adama benzer ki; O adam yüksek bir saraydan sukut edip aşağıya yuvarlanırken, o saray dahi dehşetli bir sel içine düşüp yuvarlanmakta.. o sel ise, gayet yüksek bir dağın başından kopup gelmekte.. o dağ dahi müdhiş bir zelzele ile yerin derinliklerine doğru yuvarlanıp gitmektedir.
Evet kasr-ı hayat, inhidama başlamış. Ömür kuşu da,(Tayyareside) şimşek gibi geçmekte olup, seni kabir yuvasında nerede ise hemen hemen yumurtlamak üzeredir. Zamanın seli dahi, o derece sür’atle dolaplarını çeviriyor ki, akılları dehşette bırakıyor. Ve küre-i arz sefinesi de, feza-yı gayr-ı mütenahî içinde bulut sür’ati gibi akıp gitmektedir.
İşte, nasılki bir adam, sukut etmiş gibi gayet şedid bir sür’atle giden bir şimendiferde iken; o dehşetli yolculuk ortasında ve o sür’at anında, yolun kenarında bulunan parçalayıcı dikenli-mikenli çiçeklere elini uzatıp, o dikenler onun elini parçalarlarsa, elbette o adam, kendi nefsinden başka kimseye levmetmesin. İşte ey arkadaş! Madem ki iş böyledir; sakın olaki, gözlerini ve ellerini dünyanın süs ve fantaziyelerine uzatmayasın. Evet firak elemlerinin dikenleri, mülakât esnasında kalbleri böyle parçalarsa, acaba firak vaktinde nasıl olur, sen kıyas et!
İşte ey kötülükleri emreden nefis! Sen kime ibadet edersen et ve neyi dava edersen, yada kimi çağırırsan çağır!.. Amma ben ise, ancak beni yoktan var edene ve güneşi, ayı ve dünyayı ve içindeki eşcar ve nebatatı bana musahhar edebilene ibadet ederim. Hem beni kaderin feza-yı muhitinde yüzen ömür tayyaresine bindirene; ve yıldız ve seyyarat arasında uçup deveran eden arzı ve feleğini bana musahhar edene ve arz tüneli içinde hayat dağı altında ebed-ül âbâd yolunda kabir kapısına doğru şimşek-vârî geçen zaman şimendiferine beni bindirene; Hem ben, ancak, tarafeyni dün ve yarının halkalarıyla muttasıl olan bu günün vagonunda, onun izin ve tezkeresiyle oturduğum bir zattan istimdad ederim.
Hem ben, ancak öyle birisini çağırır ve öyle bir zattan istigase ederim ki; zâhirde küre-i arz sefinesini harekete geçiren feleğin çarkını durdurmaya muktedir ola.. ve şems ve kameri birleştirip zamanın
Ey dünya ile mutmain olup sükûnetli oturan arkadaş, bil ki! Senin meselin şöyle bir adama benzer ki; O adam yüksek bir saraydan sukut edip aşağıya yuvarlanırken, o saray dahi dehşetli bir sel içine düşüp yuvarlanmakta.. o sel ise, gayet yüksek bir dağın başından kopup gelmekte.. o dağ dahi müdhiş bir zelzele ile yerin derinliklerine doğru yuvarlanıp gitmektedir.
Evet kasr-ı hayat, inhidama başlamış. Ömür kuşu da,(Tayyareside) şimşek gibi geçmekte olup, seni kabir yuvasında nerede ise hemen hemen yumurtlamak üzeredir. Zamanın seli dahi, o derece sür’atle dolaplarını çeviriyor ki, akılları dehşette bırakıyor. Ve küre-i arz sefinesi de, feza-yı gayr-ı mütenahî içinde bulut sür’ati gibi akıp gitmektedir.
İşte, nasılki bir adam, sukut etmiş gibi gayet şedid bir sür’atle giden bir şimendiferde iken; o dehşetli yolculuk ortasında ve o sür’at anında, yolun kenarında bulunan parçalayıcı dikenli-mikenli çiçeklere elini uzatıp, o dikenler onun elini parçalarlarsa, elbette o adam, kendi nefsinden başka kimseye levmetmesin. İşte ey arkadaş! Madem ki iş böyledir; sakın olaki, gözlerini ve ellerini dünyanın süs ve fantaziyelerine uzatmayasın. Evet firak elemlerinin dikenleri, mülakât esnasında kalbleri böyle parçalarsa, acaba firak vaktinde nasıl olur, sen kıyas et!
İşte ey kötülükleri emreden nefis! Sen kime ibadet edersen et ve neyi dava edersen, yada kimi çağırırsan çağır!.. Amma ben ise, ancak beni yoktan var edene ve güneşi, ayı ve dünyayı ve içindeki eşcar ve nebatatı bana musahhar edebilene ibadet ederim. Hem beni kaderin feza-yı muhitinde yüzen ömür tayyaresine bindirene; ve yıldız ve seyyarat arasında uçup deveran eden arzı ve feleğini bana musahhar edene ve arz tüneli içinde hayat dağı altında ebed-ül âbâd yolunda kabir kapısına doğru şimşek-vârî geçen zaman şimendiferine beni bindirene; Hem ben, ancak, tarafeyni dün ve yarının halkalarıyla muttasıl olan bu günün vagonunda, onun izin ve tezkeresiyle oturduğum bir zattan istimdad ederim.
Hem ben, ancak öyle birisini çağırır ve öyle bir zattan istigase ederim ki; zâhirde küre-i arz sefinesini harekete geçiren feleğin çarkını durdurmaya muktedir ola.. ve şems ve kameri birleştirip zamanın
Yükleniyor...