اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki, kesret içinde tasarruf eden bir vâhid, kesretin ayrı ayrı tabakalarına girip karışarak, bizzat mübaşeret etmesi lâzım gelmez. Hususan o Mutasarrıf-ı Vâhid’in mahiyeti, tasarruf ettiği şeylerin mahiyetlerinden mübayin olsa, hele bilhassa kesretin hilafına olarak, maddeden mücerred olup mümkinattan olmazsa…
Evet kesîr içinde iş gören, askerî neferat içinde ihtilatsız, mualecesiz emir ve irade ile iş gören bir kumandan gibidir. Fakat eğer kumandanlık vazifeleri ve fiilleri, başıboş neferata havale edilse, o zaman bizzat mübaşeret ve mualecet lâzım gelir. Yahut da bütün neferlerin neferlik mahiyetleri, kumandanlık mahiyetine inkılab etmesi icab eder.
İşte, Cenab-ı Hak Sübhanehu ve Teala, kendi nihayet takaddüs, tenezzüh, ulviyet ve azametiyle birlikte ve bizim de ondan nihayetsiz uzaklığımız ve hasisliğimizle beraber, bizde kendi meşiet-i sübhaniyesine göre istediği şekilde tasarruf eder ve etmektedir. Evet Cenab-ı Hak (C.C.) güneş misali gibi bize bizden daha yakın olduğu halde, biz ise ondan nihayetsiz uzağız.
***
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Kesretin sonu vahdet olup, ona incirar eder. Evet, Cüz’, küllün enmuzeci olmak cihetiyle; ağacın kesreti, bir semerenin vahdetinde toplanmaktadır. Şu halde küll, küllî.. cüz’ de cüz’î gibi oluyor. Evet feza-yı vasiada inbisat edip yayılan güneşin ziyası gibi ki, o ziyanın her bir zerresi güneşin temasilinden bir timsalini tazammun etmekle; adeta havada titreşen her bir zerre birer güneşcik gibi iken, (meselâ) güneşin ziyasıyla ittisal peyda ederek, adeta hep ziya kesilmişler.
Öyle de:
وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
ezelî olan bir Nur-ul Envar olan zatın esmasının tecellisi de öyledir ki; esmaullahın herbirisinin tecellisi temsildeki gibi iki vechile görünüyorlar. Yani biri küll, diğeri küllî…
***
Ey kardeş bil ki, kesret içinde tasarruf eden bir vâhid, kesretin ayrı ayrı tabakalarına girip karışarak, bizzat mübaşeret etmesi lâzım gelmez. Hususan o Mutasarrıf-ı Vâhid’in mahiyeti, tasarruf ettiği şeylerin mahiyetlerinden mübayin olsa, hele bilhassa kesretin hilafına olarak, maddeden mücerred olup mümkinattan olmazsa…
Evet kesîr içinde iş gören, askerî neferat içinde ihtilatsız, mualecesiz emir ve irade ile iş gören bir kumandan gibidir. Fakat eğer kumandanlık vazifeleri ve fiilleri, başıboş neferata havale edilse, o zaman bizzat mübaşeret ve mualecet lâzım gelir. Yahut da bütün neferlerin neferlik mahiyetleri, kumandanlık mahiyetine inkılab etmesi icab eder.
İşte, Cenab-ı Hak Sübhanehu ve Teala, kendi nihayet takaddüs, tenezzüh, ulviyet ve azametiyle birlikte ve bizim de ondan nihayetsiz uzaklığımız ve hasisliğimizle beraber, bizde kendi meşiet-i sübhaniyesine göre istediği şekilde tasarruf eder ve etmektedir. Evet Cenab-ı Hak (C.C.) güneş misali gibi bize bizden daha yakın olduğu halde, biz ise ondan nihayetsiz uzağız.
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Kesretin sonu vahdet olup, ona incirar eder. Evet, Cüz’, küllün enmuzeci olmak cihetiyle; ağacın kesreti, bir semerenin vahdetinde toplanmaktadır. Şu halde küll, küllî.. cüz’ de cüz’î gibi oluyor. Evet feza-yı vasiada inbisat edip yayılan güneşin ziyası gibi ki, o ziyanın her bir zerresi güneşin temasilinden bir timsalini tazammun etmekle; adeta havada titreşen her bir zerre birer güneşcik gibi iken, (meselâ) güneşin ziyasıyla ittisal peyda ederek, adeta hep ziya kesilmişler.
Öyle de:
وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي
ezelî olan bir Nur-ul Envar olan zatın esmasının tecellisi de öyledir ki; esmaullahın herbirisinin tecellisi temsildeki gibi iki vechile görünüyorlar. Yani biri küll, diğeri küllî…
Yükleniyor...