Sonra soldaki istikbale baktım. Derman bulamadım. Belki yarınki gün, benim kabrim ve istikbal ise, emsalimin ve nesl-i âtînin bir kabr-i ekberi suretinde görünüp ünsiyyet değil, belki vahşet verdi.



İman ve huzur-u iman, o dahşetli kabr-i ekberi sevimli saadet saraylarında ziyafete bir davet-i Rahmaniye gösterir.

وَ اِيمْرُوزْ تَابُوةِ جِسْمِ ُ۬رْ اِضْطِرَابِ مَنَسْت

Soldan dahi hayır görünmediği için, hazır güne baktım, gördüm ki: Şu gün, güya bir tabuttur; hareket-i mezbuhanede olan cismimin cenazesini taşıyor.



İman, o tabutu, bir ticaretgâh ve şa’şaalı bir misafirhane gösterir.

بَرْ سَرِ عُمْر جَنَازَهءِ مَنْ اِيسْتَادَه اَسْت

İşbu cihetten dahi deva bulamadım. Sonra başımı kaldırıp, şecere-i ömrümün başına baktım, gördüm ki: O ağacın tek meyvesi benim cenazemdir ki, o ağacın üstünde duruyor, bana bakıyor. (4)

(4) İman, o ağacın meyvesini cenaze değil, belki ebedî hayata mazhar ve ebedî saadete namzed olan ruhumun eskimiş yuvasından yıldızlarda gezmek için çıktığını gösterir.

دَرْ قَدَمْ آبِ خَاكِ خِلْقَتِ مَنْ وَ خَاكِسْتَرِ عِظَامِ مَنَسْت

O cihetten dahi me’yus olup başımı aşağıya eğdim, baktım ki: Aşağıda, ayak altında kemiklerimin toprağı ile mebde-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış gördüm. Derman değil, derdime dert kattı.

İman, o toprağı, rahmet kapısı ve cennet salonunun perdesi olduğunu gösterir.

åُونْ دَرْ َ۬سْ مِينِôَرَمْ بِينَمْ اِينْ دُنْيَءِ بِي بُنْيَادْ هِيِۚ دَرْ هِيَۜسْت

Yükleniyor...