ki, sarayın tabakatındaki pek nâzik vazifeler muattal kalmış, yalnız it ve çocuk ve sefil hademelerin vazifeleri şa’şaalanmış; kasrın iç kısmı ise, tefessuk edip harice çıkmış ve meknunatından boş ve hâlî kalmıştır. Dış vaziyeti ise parlak, muktedir ve kuvvetli görünüp, dâhilde karanlık, muattal ve zelil bir vaziyet hükümran olduğunu anladım. Adeta nar meyvesinin yarılıp bozulmuş habbelerinden boşanan ve boş kalan kabuğu gibi olmuş…

Sonra anladım ki, o saraylar insanlardır. Hattâ her bir insanı bir kasır olarak görmüştüm. Hattâ kendi âsi nefsimi dahi bir kasır olarak görmüştüm. Evet o sarayların ehli, başaşağı giden sukutta muhtelif mertebelerde ve başka başka tarzda. İşte o zaman müşahede ettim ki; ehl-i medeniyetin terakki diye zu’mettikleri şey, ancak bir sukuttur.. Ve iktidar diye zannettikleri iş, ancak bir ibtizaldir, bayağılıktır.. Ve intibah diye dem vurdukları emir, ancak nevm-i gaflette bir batmaktır.. Ve nezaket dedikleri mes’ele, nifakî bir riyadır.. Ve zekâvet diye gururlandıkları keyfiyet, ancak şeytanî desiselerdir.. Ve insaniyet diye tahmin ettikleri şey, ancak insaniyetin hayvaniyete bir inkılabıdır.

Ancak ne varki, bu âsi şahs-ı sâkıtın nuranî latifeleri, zulmanî olan nefsiyle bulaştığı için, onun nefsi ona dünyevî letafet ve cazibedar levhaları irae ederek aldatır. Amma dindar ve mutî’ olan adam, bunun hilafınadır ki, saray-ı insaniyede onun nefsi, yalnız kapıda kaba, sert ve sâkin duran hâdime benzer. Lâkin salih kimselerin dahi letaifi, bazan süfliyete doğru nüzûl edebiliyor.. Fakat hevesat-ı süfliyeden gelen bir hal ile değil, belki hududundan tecavüz etmiş insanları irşad etmek ve onları gaye-i hilkatlarına çevirmek için imdadlarına koşarken, ayakları dolaşıp düşmesinden geliyor.

Evet Cenab-ı Hak (C.C.), bir abdini severse, dünyanın süs ve zinetlerini ona sevdirmez. Belki bela ve musibetlerle ona kerih gösterir.

Eyvah, vâ esefâ! Şu medeniyet-i sefihe, gayet câlib hârikaları ve çok câzib oyuncakları izhar etmiş olmakla; insan saraylarının sâkinleri olan latifeleri; ziya saçan lâmbaya müncelib olup, gelip çarparak yanıp kül olan pervaneler gibi düşüp yanmaktadırlar.

,* * *

Yükleniyor...