senin nazarında sanki o nâpâk şeyler, mukaddesata da in’ikas ediyor zannettirip müstakzerat içinde dolaşıyor, elem ve azab çekiyorsun.
Bak ey bîçare! Me’yus olma, telâş da etme! Hem bu halden firar etmek ve şu levm-i elîmden kurtulmak için kendini gaflete de atma! Çünkü bu halin zararı ise, onu sen zararlı tevehhüm etmendir. Hem sen onu tekrarlayıp meşgul oldukça, zarara düşüyorsun.
Görmüyor musun ki; meselâ sen, çeşitli müzahrefatla bulaşmış kirli, müstakzer bir bez parçasından güneş ve ziyasına ve gökler ve yıldızlarına veya bahçeler ve çiçeklerine baktığın zaman, elbette o kirli, bulaşık müzahrefat, o beze ait olup onlara sirayet etmez; ve onların bunlarla mükedder olmasıda mümkün değildir. İşte bunun gibi sen de, o pis hatırat-ı şeytaniye ve nefsiyeye ehemmiyet verme ki; çabuk dağılsınlar. Çünkü bu vehimli haller ve hevalı vaziyetler, hevam ve arılara benzerler. Onlara karşı müdafaaya girişsen, daha çok başına üşüşürler. Eğer ehemmiyet vermeyip müdafaayı terketsen, senden ayrılıp giderler.
,* * *
اِعْلَمْ
Ey aklı nakl üzerine tercih eden mütefelsif, bil ki! Sen kendi felsefî aklınla nakli te’vil ediyor, belki de tahrif ediyorsun. Öyledir, zira gururdan ve felsefiyatta tagalguldan tefessüh etmiş olan aklın ona dar gelir. Ben de bir zaman senin gibi o hale giriftar oldum. Sonra bir vakıada gayet yüksek ve çok parlak bir saray gördüm ki, onun damı semanın sakfıyla bitişmiş idi. Ve o sarayın yüksek balkonları ve pencerelerinden çeşitli asansör gibi zenbiller sarkıtılmış idi. O zenbillerin ipleri de, mebde’den ta müntehaya kadar uzundular. O asansörlerden bazıları yere yakın olup,
(1) Şu mes’elenin izahını, Fatiha’nın sonundaki üç yolun beyanında Otuzuncu Söz’ün “Ene” bahsinde ve Lemaat kitabında “Bir Seyahat-ı Hayaliye”de zikretmişimdir. O semadan tedelli eden zenbil ve asansörler ise, sırat-ı müstakim olan hakaik-ı Kur’aniyeye işarettir. –Müellif– Arapçadan tercüme eden (Mütercim)
Muvaffak olabilen kimseler onlara atlayıp yüksek
____________________________________
Bak ey bîçare! Me’yus olma, telâş da etme! Hem bu halden firar etmek ve şu levm-i elîmden kurtulmak için kendini gaflete de atma! Çünkü bu halin zararı ise, onu sen zararlı tevehhüm etmendir. Hem sen onu tekrarlayıp meşgul oldukça, zarara düşüyorsun.
Görmüyor musun ki; meselâ sen, çeşitli müzahrefatla bulaşmış kirli, müstakzer bir bez parçasından güneş ve ziyasına ve gökler ve yıldızlarına veya bahçeler ve çiçeklerine baktığın zaman, elbette o kirli, bulaşık müzahrefat, o beze ait olup onlara sirayet etmez; ve onların bunlarla mükedder olmasıda mümkün değildir. İşte bunun gibi sen de, o pis hatırat-ı şeytaniye ve nefsiyeye ehemmiyet verme ki; çabuk dağılsınlar. Çünkü bu vehimli haller ve hevalı vaziyetler, hevam ve arılara benzerler. Onlara karşı müdafaaya girişsen, daha çok başına üşüşürler. Eğer ehemmiyet vermeyip müdafaayı terketsen, senden ayrılıp giderler.
,* * *
اِعْلَمْ
Ey aklı nakl üzerine tercih eden mütefelsif, bil ki! Sen kendi felsefî aklınla nakli te’vil ediyor, belki de tahrif ediyorsun. Öyledir, zira gururdan ve felsefiyatta tagalguldan tefessüh etmiş olan aklın ona dar gelir. Ben de bir zaman senin gibi o hale giriftar oldum. Sonra bir vakıada gayet yüksek ve çok parlak bir saray gördüm ki, onun damı semanın sakfıyla bitişmiş idi. Ve o sarayın yüksek balkonları ve pencerelerinden çeşitli asansör gibi zenbiller sarkıtılmış idi. O zenbillerin ipleri de, mebde’den ta müntehaya kadar uzundular. O asansörlerden bazıları yere yakın olup,
(1) Şu mes’elenin izahını, Fatiha’nın sonundaki üç yolun beyanında Otuzuncu Söz’ün “Ene” bahsinde ve Lemaat kitabında “Bir Seyahat-ı Hayaliye”de zikretmişimdir. O semadan tedelli eden zenbil ve asansörler ise, sırat-ı müstakim olan hakaik-ı Kur’aniyeye işarettir. –Müellif– Arapçadan tercüme eden (Mütercim)
Muvaffak olabilen kimseler onlara atlayıp yüksek
____________________________________
Yükleniyor...