en küçük dairede bir fiil ve te’siri vardır, diğerlerinde yoktur. Hem diğer dairelerde âciz ve miskin olup, ancak feyz-i İlahîyi almakta kabil ve münfaildir. Bundan gayrı bir şey yapmak istese, yapacağı şey, yalnız kusur ve noksaniyetiyle feyz-i İlahînin suretini tağyir edebilmesidir. O kusur ve noksan ise, ademin renklerinden iki çeşit levndirler.
,* * *
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Zikr-i İlahîyi çeken zâkirin istifaza noktasında birçok muhtelif latifeleri vardır. O latifelerden bazıları akıl ve kalbin şuurları çalıştığı miktarca devam eder, diğer bazılarının ise, istifadeleri lâşuurîdir, şuur çalışmazsa dahi yine istifadeleri vardır ve hiç şuur ermeden de istifade hasıl olur. Demek zikir, gafletle dahi olsa, yine ifazadan (feyzlendirmekten) hâlî değildir.
,* * *
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Allah, insanı gayet acib bir terkibde halketmiş ve basit bir kesret içinde ona bir vahdet vermiştir.
Meselâ insan hem mürekkeb bir ferddir, hem aza, havass ve letaife sahib bir cemaattir. Ve bu aza ve letaif ve havassın herbirisi zatında hem elemi, hem de lezzeti vardır. Hem de hepsi ayrı ayrı umumun infiallerinden aldığı teessür ve arkadaşlarının te’siratından gelen başka bir tarzda teellüm ve telezzüzleri vardır. Buna delil ise, aralarındaki sür’at-i teavün ve imdaddır.
İşte insanın şu acib tarzdaki hilkatinin hikmetindendir ki; Cenab-ı Hak onu, bütün lezaiz envaına ve nimetler aksamına ve kemalât esnafına mazhar kılmıştır. Hususan ubudiyet yolunda sülûk etmiş ise, dar-ı âhirette bu mazhariyet daha kâmil ve şamildir.
Ve keza insan, (eğer enaniyet yolunda dalâlete saparsa,) bütün elemler envaına ve azablar eşkâline ve nıkmetler aksamına mahal yapmıştır. Evet diş ağrısının elemi, kulak ağrısının eleminden ayrı olduğu gibi; gözle alınan bir lezzet, lisanla alınan lezzetten başkadır. Ve hakeza lems, hayal, akıl ve kalbi kıyas eyle…
,* * *
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Zikr-i İlahîyi çeken zâkirin istifaza noktasında birçok muhtelif latifeleri vardır. O latifelerden bazıları akıl ve kalbin şuurları çalıştığı miktarca devam eder, diğer bazılarının ise, istifadeleri lâşuurîdir, şuur çalışmazsa dahi yine istifadeleri vardır ve hiç şuur ermeden de istifade hasıl olur. Demek zikir, gafletle dahi olsa, yine ifazadan (feyzlendirmekten) hâlî değildir.
,* * *
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Cenab-ı Allah, insanı gayet acib bir terkibde halketmiş ve basit bir kesret içinde ona bir vahdet vermiştir.
Meselâ insan hem mürekkeb bir ferddir, hem aza, havass ve letaife sahib bir cemaattir. Ve bu aza ve letaif ve havassın herbirisi zatında hem elemi, hem de lezzeti vardır. Hem de hepsi ayrı ayrı umumun infiallerinden aldığı teessür ve arkadaşlarının te’siratından gelen başka bir tarzda teellüm ve telezzüzleri vardır. Buna delil ise, aralarındaki sür’at-i teavün ve imdaddır.
İşte insanın şu acib tarzdaki hilkatinin hikmetindendir ki; Cenab-ı Hak onu, bütün lezaiz envaına ve nimetler aksamına ve kemalât esnafına mazhar kılmıştır. Hususan ubudiyet yolunda sülûk etmiş ise, dar-ı âhirette bu mazhariyet daha kâmil ve şamildir.
Ve keza insan, (eğer enaniyet yolunda dalâlete saparsa,) bütün elemler envaına ve azablar eşkâline ve nıkmetler aksamına mahal yapmıştır. Evet diş ağrısının elemi, kulak ağrısının eleminden ayrı olduğu gibi; gözle alınan bir lezzet, lisanla alınan lezzetten başkadır. Ve hakeza lems, hayal, akıl ve kalbi kıyas eyle…
Yükleniyor...