اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Bir mes’ele ki, iki tarafı birbirinden nihayet uzaklıkta olup, her bir taraf, bir çekirdek gibi sünbüllenip ağaç haline gelerek, dal, budak salarsa; elbette artık onların üzerine şükûk ve evham gubarının konmaması gerektir. Zira bir çekirdek, yer altında mestur iken, başka çekirdeklerle iltibası mümkin olabilir. Fakat o çekirdek, ağaç olup semere verdikten sonra, artık o çekirdeğin cinsinden şek ve şübhe edersen, o zaman bütün semereler o çekirdeğe şâhidlik yaparak seni rezil ederler. Eğer yine tevehhüm edip bu ağaç, o çekirdekten değildir desen, o zaman bütün o semereler, seni yalancı ilân edeceklerdir.

Meselâ bir çekirdek, bir elma ağacına inkılab ederek elma verdi.. Elbette sen artık o çekirdeği ‘hanzele çekirdeğidir’ diye farzedemezsin, illâ ki, bir tevehhüm-ü bâtıl ile onu bununla iltibas edesin. Veyahut da, göz önündeki o ağacın vermiş olduğu semereleri olan bütün o elmaları, hanzelelere tebdil edebilesin. Bu ise, elbette muhal ender muhaldir.

İşte nübüvvet hakikatı dahi bir çekirdeğe benzer. İslâmiyet ağacını bütün çiçek ve meyveleriyle inbat etmiş. Kur’an dahi, bir güneştir; Erkân-ı İslâmiyenin onbir seyyarelerini semere vermiştir.

,* * *

اِعْلَمْ

Ey aziz kardeşim bil ki! Nasılki birisi görse ki, bir yumurtanın kabuğu yarılıp inkişa’ ederek bir Hümâ kuşunun (devlet kuşu) civcivi ondan çıktı. Ve o civciv, büyüyüp tekemmül ederek bir kuş oldu. Ve cevv-i asumanda tayarana başladı. Bunları gördükten sonra o adam, feza-yı âlemde tayaran eden o kuşun kemalâtını işittiğinde, gidip o kuru kabuklar içerisinde, işittiği o kemalâtı taharri ederse, elbette onun nefsi ya mugalataya veya tekzibe sapmış olması lâzımdır.

Ve keza bir adam baksa ki; bir çekirdeğin iki falkası (kapağı) açıldı ve bir ağaç ondan inkişaf etti. Hem o ağaç gittikçe tekemmül ederek semeredar bir vaziyete geldi. Ve cevv-i semada dal, budak açarak yayıldı. Sonra o adam ağacın azametine ve semereleri ve çiçeklerinin vaziyetine dair kulağına gelen tavsifatı, eğer toprak içinde terkedilen o


Yükleniyor...