olur. Ve bu noktadan âdeta bütün taşlar yekdiğerlerinin avenesi ve mismarlarıdırlar.

Hem nasılki bir ağaçtaki dal, budak ve semereler, herbirisinin sıfatlarının marifetleri, bütün hepsine istinad eder. Demek herbiri, hepsi için birer tarifçi oluyorki, güya herbirisi yekdiğeri için bakar birer pencere ve marifeti için birer miyardırlar.

Aynen öyle de; iman ve İslâmın lemaat ve mesailinin tafsilat üzere geniş ve kesretli bulunmalarıyla beraber, herbir cüz’î mes’ele ve lem’ası, âdeta küllün kuvvetine istinad ederek kuvvetlenir. Tafsilat ve cüz’iyatları çoğaldıkça da herbir cüz’ün anlaşılması vuzûh peyda eder. Ve her bir cüz’înin kuvvet-i marifeti ziyadeleşir ve herbir hükmün iz’anı fazlalaşır ve herbir mes’elenin îkanı tezayüd eder. İşte bütün bunlarla beraber şeytane olan nefis, aksiyle bakıp tersiyle görüyor. Ve bir cüz’ün za’fiyetini küllün za’fiyetine sebebdir diye zu’metmekdir.

,* * *

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Kâinatın hey’et-i umumiyesinin herbir cüz’ü, sair eczaların imkânatlarına birer vâhid-i kıyasî olduğu gibi, bunun aksi ile başka bir tarz ile bakılsa, o eczalar, kendi aralarındaki imkâniyet için her hepsi hepsine birer mikyastırlar.

,* * *

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! En büyük bir küllün en küçük bir cüz’ü, kemiyet cihetiyle o küllün heyet-i umumiyesinin muhtaç olduğu şeye o dahi muhtaçtır. Evet bütün bir ağacın muhtaç olduğu bir şeye, bir semere dahi aynen ona muhtaçtır. Öyle ise bir semerenin, belki o semerenin hüceyratından her bir hüceyresinin Hâlıkı kim ise, ağacın da Hâlıkı o olmak, belki küre-i arzın, belki şecere-i hilkatin de Hâlıkı o olmak lâzımdır.

,* * *

Yükleniyor...