REMZ
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Nefis, kendisinden küçük ve kıymeti az olan şeyleri Hâlıkın yed-i kudretinden çıktığını bilmek ve tasavvur etmek istemiyor, tâ ki, kendi daire-i rububiyetini muhafaza edebilsin. Bunun için sadece kendisinden büyük ve azametli ve kıymetli eşyayı Hâlıka veriryor. Kendisinden aşağı olan şeylere gelince de, gözünü kapayıp gaflete dalmak ister. Demekki nefis, kendini eşyanın en küçüğü olarak ve belki de hiç olarak görmedikçe, bir nevi ta’tile veya şirk-i hafiye olan meylden kurtulamaz.
REMZ
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Nefis, kendi vazife-i diniyesinde yaptığı tenbellik sebebiyle; kendisini mürakabesi altında bulunduran bir rakîbin ademini arzu eder. Ve bu arzudan kendini o rakîbden saklamak sevdasına düşer. Daha sonra bir Malik-ül Mülk’ün ademini mükerreren mülahaza eder. Ve bu mülahazadan kendisinin hür ve müstakil olduğuna itikad eder. Yani evvelâ temenni.. sonra arzu.. sonra mülahaza eder. Sonra da Malikin ademini itikad ederek maazallah dinden çıkar.
Halbuki nefis, o hürriyet ve rahat ve adem-i mes’uliyet altında saklanan müdhiş ve muhrik ehvali ve hazin ve elîm yetimlikleri eğer düşünebilseydi; aslâ ve kat’â en edna bir meyli dahi ona etmezdi. Belki nefretle firar edip, teberri ederek tevbe edecekti. Veyahutta yaşayamayıp ölecekti.
Yükleniyor...