Amma üçüncü yüzü ise: zatında müstakil olarak mana-yı ismî dünyaya teveccühtür ki, insanın hevesatına ve hayat-ı faniyesinin metalibine bakar ve onunla ferahlanmaya medardır. (İşte dünyanın bu üçüncü yüzüne mübtelalık itibariyle gördüm ki,) Ben bir ölü noktaya binmişim. Ve ölü bir lâşe de bana yüklenmiş bir vaziyetteyim. Benim hazır günüm de tabutumdur ki, dün ile yarın ortası olan babam ile oğlunun (yani benim) kabri mabeynindeyim. Demek ben iki meyyitin tazyiki ve iki kabrin sıkışık duvarı arasında sıkışan bir vaziyetteyim.
Fakat dünyaya, mezraa-i âhiret olmak cihetiyle; ve nur-u iman ile bakmak haysiyetiyle, bir manevî cennet gibi olur.
REMZ
اِعْلَمْ
Ey kardeş bil ki! Senin vücudun, bir askerin elinde bulunan mirî bir silah veya bir at gibidir. O asker, nasıl padişah ve devlete ait olan o silah ve atın muhafaza ve hizmetlerini taahhüd etmekle mükellef ise, sen de onun gibi sana emanet edilen bu vücudun muhafazası ve taahhüdüyle mükellefsin.
Ey kardeş bilmiş ol ki! Beni bu sözü söylemeye sevkeden saik şudur: Gördüm ki; nefsim, kendi mehasiniyle mağruredir. Ona dedim ki: Sen hiç bir şeye malik değilsin. Öyleyse dedi, madem bu bedenden hiç bir hisse benim değildir, ben de ona ehemmiyet veripte bakmıyacağım.
Ona dedim ki: Sen bu vücuda hizmette lâakal bir sinekten geri kalmaman lâzımdır. İşte şahid, şu sineğe bak! Nasıl ayaklarıyla kanatlarını temizliyor ve elleriyle, gözünü, başını meshediyor.
Tesbih ederiz o zatı ki, sineğe şu abdest ve nezafeti ilham eder ve bana da bir üstad yapar. Ben de nefsimi onunla sustururum.
Yükleniyor...