itimad edip, sünnet-i seniyyeye muhalefet edenler, şuna benzer ki: Yerdeki vesile ve merdivenlerle göklerin esrarını öğrenmek için çıkmak isteyen Firavun’un kendi vezirine ‘Bana bir kule yap, taki onunla belki semavatın esrarına giden yollara ulaşayım’ âyetindeki

يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا

diyerek ahmaklaştığı gibi ahmaklaşır.

REMZ

اِعْلَمْ

Ey kardeş bil ki! Nefiste öyle müdhiş ve muğlak bir düğüm vardır ki; zıddı kendi zıddına müvellid yapar. Ve aleyhinde olanı lehinde gibi görür, gösterir.

Meselâ, güneşin ışık elleri sana ulaşır, yüzünü mesheder veya döğebilir. Fakat senin elin, ona ulaşamaz.. Ve senin keyfin, onda te’sir yapamaz. Binaenaleyh, güneş bu vaziyetiyle sana yakın iken senden uzaktır. Öyle ise, senin güneşten uzaklığın cihetiyle onun sende bir te’siri olmadığına ve onun sana yakınlığı haysiyetiyle de senin onda te’sir icra edebildiğine delil yapmak nasıl cehalet ise; öyle de nefis, heva ve enaniyet gözüyle; kendisine kendisinden yakın bulunan, fakat o ise ondan uzak olan Hâlıkına bakarak ona göre muamele düşünse, dalaletine sebebdir.

Hem nefis, mükâfatın büyüğünü gördüğü zaman, şiddet-i hırsından dolayı “âh!. keşke!. nerede!..” der. Amma mücazatın dehşetini işittiği vakit, şiddet-i havfından dolayı gözünü ya kapar veya inkâr etmekle müteselli olur.

İşte ey nokta-i sevda olan nefis! Cenab-ı Hakkın ef’al-i rububiyeti ancak ona lâyık bir tarzda olur.Ve ancak onun irade ve meşietine nazar eder. Yoksa o ef’al, ne sanin keyfine göredir; ve ne de senin dar havsalana bakar. Hem kâinatın hendese ve bilançosu senin heva ve hevesin üzerine bina edilmediği gibi, onun halk ve icadında da seni şâhid dinlememiştir.

 /  
742
Yükleniyor...