Gaflet sebebiyle teşekkül eden dalaletin şe’ni ne kadar aciptir ki; masnuat mabeyninde câri olan sade ve basit bir mukarenetten ve muttarid, yeknesak bir deverandan (pekçok müteselsil muhalatın irtikâbiyle beraber) illiyeti nasıl ve ne suretle istihraç edebilmiştir. Halbuki eşyanın hiçbirisinde, aslâ ve kat’â o şeyin sani’ine şerik olmak noktasında bir sâdık emare ne tebeyyün etmiş ve ne de tahakkuk… Belki herşeyin san’atkârane icadı altında bulunan bir mechuliyetle, o şeyin icadı Vâcib-ül Vücud olan bir Kadir’in nihayetsiz kudretiyle olduğu inkişaf ve tezahür ediyor.
İşte veyl olsun şol insanın hasaretine, hüsran olsun onun cehaletine ki; şirk nasıl onun nefsinde ve aklında kendine bir mevki’ almıştır, gör!..
NÜKTE
نَعْبُدُ
“nûn”undaki sırr-ı cemaat; uyanık ve hüşyar bir musallîye sath-ı arzı mescid, bütün mü’minler o mescidde onunla beraber saf tutup namaz kıldıklarını, kendisinin de o cemaat-ı uzma içinde iştirak etmiş olduğunu görür ve gösterebilir.
Hem dahi
لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
ın zikri üzerinde bütün enbiya ve evliyaların icma’kârane vaziyetlerindeki seslerinin tevafuklarından dolayı,
لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
zikrini çeken bir zâkir için; zamanı İmam-ül Enbiya’nın (A.S.M.) taht-ı riyasetinde bir halka-i zikir görerek, yemin-i mazide enbiyalar (A.S.) oturup ve yesar-i istikbalde evliyalar (Kaddesallahu Esrarehüm) meclis kurup, aynı ses ile Allah’ı zikrettiklerini görmek mümkün olur. Evet o savt-ı zikre bir sem’-i şehid ile kulağını verip dikkatle dinleyebilen herkes, o sesi işitebilmesi mümkündür. Hattâ eğer, sem’ ve basireti bir parça daha keskin ise, bütün
Yükleniyor...