اِعْلَمْ
Bil ey kardeş! Herşeyin üstünde müşahede edilmekte olan bir şuur, ilim ve basarın eserleri içinde bir ıtlak var. Itlak ise, o şuur ve ilim ve basarın adem-i tenahiliğine işaret eder. Öyle ise, mütenahî ile mukayyed olan bir şuur ve ilim ve basarın o eserlere sahib çıkması mümkin ve müyesser olmaz.
Evet, ıtlakın ve nihayetsizliğin hüküm ve kudretlerinin bir zerresi dahi, mahdud ve mukayyedlerin kudretinden hadsiz derece büyüktür ve yüksektir.
Eğer bu hakikatın fehme yakınlaşmasını istiyorsan; çok kayıdlarla mukayyed olan âlem-i şehadetten doğru, ıtlaka en yakın olan âlem-i misale bak! Göreceksin ki; âlem-i şehadetten âlem-i misale bir nevi pencere olan cam gibi şeffaf bir cirmin, bir zerresinin kendi içine aldığı mümkinin misalî suretleri, bütün yeryüzü dahi onların aynıyla içine alamaz.
NÜKTE
İman, herşeyin arasında bir uhuvvet, bir kardeşlik te’sis ettiği için, mü’minin ruhunda hırs, adavet, kin ve vahşet şiddetlenmez. Çünkü mü’min, nur-u imanın dikkatiyle en şedid düşmanıyla dahi bir nevi kardeşliği var olduğunu görüyor.
Fakat küfür, bütün eşya arasında öyle bir ayrılık, bir ecnebilik bırakır ki, adeta hiçbir nokta-i ittisal kalmaz. Onun için, kâfirde hırs, adavet, nefsini iltizam etmek ve ona itimad etmek gibi hisler şiddetlidir. Ve bu sırdandır ki; kâfirler dünya hayatında galip oluyorlar. Hem kâfir, dünyada hasenelerinin mükâfatını filcümle gördüğü; mü’min ise, seyyiatının cezasını ekseriya burada çektiği için; dünya mü’minin zindanı, kâfirin cenneti olmuştur.
Hem bil ki: İman iksiri bir kalbe girdiği zaman, o insan, Cennet ve ebediyete lâyık olacak bir kıymet alıyor ve bir cevher oluyor. Ve zulmet-i küfür ile insan, boş ve fanî bir kabuk hükmünde kalır. Evet, çünkü iman,
Yükleniyor...