o fani kışır altında sağlam, latif ve rasin bir lübbü görür, gösterir. Hem küfür ile insan, zevale maruz, muvakkat parlayan bir kabarcık hükmünde tevehhüm edildiği halde; fakat nur-u iman, onu ziyadar bir elmas olarak gösterir. Ve keza küfür, o fani ve boş kabuğu asıl ve lüb olarak gösterdiği ve yalnız onda saplanıp kaldığı için, insanın derecesi elmas iken, bir cam parçasına, belki bir buz parçasına, belki zail bir kabarcık vaziyetine iner, sukut eder. Evet ben bu geçen hakikatı aynen böyle müşahede ettim.

NOKTA

Ben kat’iyen gördüm ki: İnsanda felsefî ilimlerin ziyadeleşmesi, nisbetinde maraz-ı kalbînin ziyadeleşmesi ve maraz-ı kalbînin de ziyadeleşmesi, ulûm-u akliyenin ziyadeleşmesi nisbetindedir. Demek manevî hastalıklar, ulûm-u akliyeye götürdüğü gibi, ulûm-u akliye dahi emraz-ı kalbîyi tevlid eder.



Hem ben dünyanın iki yüzünü keşf edip gördüm.

Birinci Yüz: Zâhirîsi filcümle muvakkat bir ünsiyet gösteriyorsa da, onun bâtını hadsiz vahşet ile doludur.

İkinci Yüz: Zâhirîsi ekseriya ürkütücü bir vaziyet gösterir. Fakat bâtını ise, nihayet derece ünsiyetlidir. İşte Kur’an, insanların nazarlarını âhirete bakan ikinci yüze tevcih ediyor. Amma ademle bitişik olan evvelki yüz ise, âhiretin zıddıdır. Ve aksine ve tersine olarak evvelki yüzün güzelliği ikinci yüzce çirkindir; ve çirkinliği bunda güzelliktir.

Ve keza yine gördüm ki; mümkindeki enaniyete tabi varlığının yüzü ademe götürür ve ona inkılab eder. Fakat enaniyetin terki ile ondaki yokluk ve ademin yüzü ise, Vâcib-ül Vücud’a nazar eder.

İşte eğer sen var olmayı seviyorsan, enaniyet cihetinde yok ol ki, vücud bulasın.


 /  
742
Yükleniyor...