karıştırmaksızın ifrağ edip dökmek gibi olur. Fakat şirket ve kesrette ise, bütün ehl-i aklın ittifakıyla ademden ibda’ etmek kat’iyyen mümkün değildir. Çünkü bir zîhayatın vücudu için, küre-i arzda ve bütün unsurlarda dağılmış olan zerreleri toplamak lâzım gelecektir. Hem de kesret ve şirketin ilmî kalıpları olmaması sebebiyle, zîhayat cisimlerde zerratı dağılmak ve dökülmekten muhafaza için her bir zerrede küllî bir ilim ve bir irade-i mutlakanın vücudu, var olması lâzımdır. Bununla beraber şerikler

مُسْتَغْنِيَةٌ عَنْهَ

ve

مُمْتَنِعَةٌ بِالذَّاةِ

dırlar. Yani, Rububiyet-i Sübhaniye ve saltanat-ı uluhiyet, tedbir ve idare-i kâinatta şerik ve muînlere hiç bir cihetle ihtiyacı olmadığından, onlardan katiyyen müstağnidir. Hem de şerik ve muînlere muhtaç olmak ise, acz ve kusur olduğundan; ve bu ise mümkinlerin şe’ni ve vasfı olmasından; saltanat-ı uluhiyet, şerikleri memnu’ kılmış ve onların vücudları mümteni’ olmuştur. Hem kâinatın mevcudatında şerik-i uluhiyet için hiçbir delil, bir emare ve onlara dair aslâ ve kat’â bir işaret, bir alâmet olmadığından bunları tevehhüm etmek, sırf tahakkümîdir. Yani delilsiz bir dava-yı mücerreddir. Çünkü semavat ve arzın yaratılması, elbette ve bizzarure gayr-ı mütenahî bir kudret-i kâmileyi istilzam ediyor. Öyle ise, o kudret-i kâmile-i gayr-ı mütenahiye mutlaka şürekadan istiğna edecektir: Ve illâ aksiyle olursa, hiçbir zaruret olmadan o gayr-ı mütenahî kudret-i kâmile, nihayatsiz olduğu bir vakitte, mütenahî bir kuvvetle tahdidi ve intihası lâzım gelecektir. Bu ise beş vecih ile muhal ender muhaldir. Öyle ise şeriklerin vücudu mümteni’ oldu. Bununla beraber vücudları mümteni’ olan şeriklerin -geçen vecihlerle isbat edildiği gibi- vücudlarına hiç bir işaret yoktur ve onların tahakkukuna dair hiç bir mevcudda bir emare bulunmuyor.

Bu mes’eleyi biz, Otuzikinci Söz’ün Birinci Mevkıfından sorduk. O da zerrattan seyyarata kadar ve İkinci Mevkıfında semavattan teşahhusat-ı vechiyeye dek, bütün mevcudat-ı âlem herbirisi tevhid sikkelerini göstermek suretiyle şirke cevab-ı red verdiler. Evet, Cenab-ı Hak Teala’nın saltanat-ı uluhiyetinde şürekası olmadığı gibi, muîn ve vezirleri de aslâ yoktur. Sebebler ise, ancak kudret-i ezeliyenin tasarrufu üstünde ince birer perde olup, nefs-ül emirde onların hiç bir te’sir-i icadiyeleri yoktur. Çünkü esbab içinde en eşref ve ihtiyarı en geniş insandır. Halbuki insanın elindeki en zâhir ef’al-i ihtiyariyesi ise; yemek,

Yükleniyor...