Hem dahi, onun evsaf-ı cemalini hâmidane tilavet edip derler ki: “Bizim Hâlıkımız Rahmandır, Rahimdir, Rezzaktır, Kerim.. Cevvaddır, Veduddur, Feyyazdır, Latif.. hem Muhsindir ve Cemil…

Ve keza, onun evsaf-ı kemalini dahi kalen ve halen bağırarak zikredip diyorlar ki: “Bizim Hâlıkımız ve Malikimiz Hayy’dır, Kayyum’dur, Alîm’dir, Hakîm.. Kadir’dir, Mürid’dir, Semi’dir, Basir.. hem Mütekellimdir ve Şehîd… Hem dahi kâinatta mütecelli olan bütün esma-i hüsnasını da tilavet eden lisanlar hükmünü alıyorlar.

ثُمَّ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Yine hamdolsun o Allah’a ki, şu kâinat, kendi içindeki her şeyiyle beraber sıfat-ı kemaliyesini izhar ederek ona hamd ü tesbih ü sena eder. Çünkü şu kitab-ı kebir-i kâinat, bütün babları, fasılları, sahifeleri, satırları, cümleleri ve harfleriyle; ve bunların hikmetleri, san’atları, sıfat ve keyfiyetleri ve nakışlarıyla; ve bunların herbirisi kendine göre ve nisbeti miktarınca çeşitli mazharlar ve mütenevvi’ ayineler olarak onun evsaf-ı celalinin tecelliyatının parıltılarını ve onun evsaf-ı cemalinin ziyalarını ve keza evsaf-ı kemalinin envarını ve onun esma-i hüsnasının şua’larını gösteriyorlar ve izhar ediyorlar ve ilân ediyorlar.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Elhamdülillah! Hayr-ı mahz olan nimet-i vücudu veren Allah’a hamdolsun. Hem vücudun kemali olan hayat nimetini bahşettiği için ona hamdederiz. Hem iman nimet-i uzmasına hamdolsun ki, o iman, hayatın kemali, belki hayatın hayatıdır.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

nur-i iman nimeti üzerine Allah’a hamdolsun ki, o iman nuru, cihat-ı sittenin karanlıklarını bizden izale edip âfak ve enfüs cihetlerini nurlandırıyor. Ve öyle ziyadar nuranîdir ki, içindeki envar-ı sitte ve ondan gelen ve Sultan-ı Ezel’in şems-i marifetinden in’ikas eden adva-i selasesi (üç ziyaları) pertev-efşandır.

Yükleniyor...