bildikleri ve anladıkları bir şeye kıyaslayıp nisbet ederek takdir ederler.) Sonra da haddi ve hududu olmayan muhit sıfatların fehmi için bir haddin (hududun) tevehhümüyle hasıl olur. İşte enaniyet, bu işi yapar. Haddinden tecavüz ederek sıfat-ı mutlaka-yı uluhiyete bir hadd-i mevhum çizer. Sonra mukayese eder, işi anlar ve haddine döner. O mevhum hudud dahi zâil olur.Yani ene evvelâ balık, sonra kabarcık olur. (Yani mevhum varlığı erir, gider. Fakat tükenmez bir varlık deryasını bulur.)

Evet yukarda izahı geçtiği üzere, bu nefis kendine ve cismine malik olmadığı gibi; bunlar yerde bulunmuş da eline geçmiş bir şeyler de değildir. Hem rastgele bir tesadüfün neticesi olmadığı gibi, boş ve kıymetsiz bir şey de değildir. Ve hem kendi kendine teşekkül edip bu sureti almış da değildir. Belki ancak onlar, dakik ve acib İlâhî bir makinadır ki, her vakit kaza ve kaderin eliyle kudret kalemi onun içinde çalışıp işlemektedir. Öyle ise ey nefis! Bu bâtıl temellük davasından vazgeç. Ve mülkü malikine teslim et! Sana emanet bırakılan şu emanette hain olma, emin ol. Yoksa eğer bu vücudun bir dirheminde dahi hainlik etsen veya kendi nefsine isnad etsen, kıyas-ı nefis sırrıyla (yani herkesi kendine kıyas ederek) Allah’ın malını ebna-yı cinsine dağıtmaya başlıyacaksın ve sonra felsefecilerin yaptığı gibi, her bir sebebe de bir kanatir-i mukantara (yani birer pay yığını) vereceksin.

Ey nefis! Sen kendine malik değilsin!.. Ve illâ bu vücuda sani’ ve mûcid olmaklığın veyahut esbabın san’atı ve icadı iken, sen onlardan gasbetmiş olmaklığın lâzım gelecektir. Halbuki sen icad ve kudret cihetinde acizlikte koyunun bir kardeşi iken, nasıl Sani’ olabilirsin. Koyun nasıl iddia edebilir ki; ben cinsimin saniiyim. Koyun da, (meselâ) nar ağacının bir kardeşidir. Nar meyvesinin sıbgası, boyası nasıl habbelerinin sanii olabilir? Hem ağacın başına konulmuş bulunan bir semere, nasıl kendi ağacının Hâlıkı ve Sanii olabilir? İşte eğer bunların sani ve hâlık oldukları hak bir dava ise, senin de dava-yı malikiyetin sahih olabilir?!.

Amma ikinci şıkka göre olsa; her bir masnu’, yüksek bir sada ile “Ben bir Alîm ve Hakîm, Semî’ ve Basîr’in nizam ve mizan ile halkeylediği bir san’atı, bir mahlukuyum” diye bağırır. Halbuki esbab denilen şeyler ise; kör, sağır, camid ve ölü şeylerdir. İçtimaları ziyadeleştikçe karışır ve karıştırırlar. Basîrane olan bir san’atı yapmak

Yükleniyor...