sebebiyetinden hasıl oluyor; ve tefekkür ve tekellümde ise, zihnî suretlerin ve huruf teşkilatının sebebiyetine bakılırsa, yalnız zihnin hareketi ve kar’-ül lüha ile tabir edilen, zihnî hareket esnasında küçük bir et parçasından ibaret olan bir dilciğin temas ve vuruşlarıyla vücuda geliyorlar. İşte bu vaziyet ise, iktiza eder ki; şu vücuda gelen müsebbebler ancak gayr-ı mütenahî bir kudretin eserleri olabilir. Ve belki gayr-ı mütenahî bir ilim ve iradenin de birlikte tezahürleridirler.

İşte şu hakikat, bizzarure istilzam eder k; kâinatta hakikat olarak hiç bir vechile kudretine nihayet olmayan bir Hâlık-ı Kadir’den başka, hiç bir te’sir sahibi yoktur. Esbab denilen şeyler ancak bahanelerdir. Vesait ise ancak zâhirî perdelerdir. Ve eşyanın tabiatlarındaki havass ve hâsiyetler dedikleri şeyler de, ancak birer isim ve ünvandırlar. Veya ezelî ve gayr-ı mütenahî ilim ve iradeye dayanan, belki ilim ve iradeyi tazammun eden nuranî ve gayr-ı mütenahî bir kudret-i ezeliye lemaatının tecellilerine birer camid cam parçaları mesabesinde olan şeylerdir. Çünkü şu kudret-i ezeliye ile en edna bir şeye temas etmesi, esbabın dağlarından daha büyük, daha te’sirli ve daha kuvvetlidir. Evet, o kudretin bir parıltısı; ince, camid kuru ipler gibi şeylerle taze, hayatdar salkımları yapıyor.. Halbuki eğer bu salkımların icadı esbaba havale edilse de, bütün esbab u vesait içtima’ edip onun bir mislini getirmek için elele verseler -kudret-i ezeliye içlerinde olmaksızın- ve bu salkımları yapmağa çalışsalar ve hepsi yekdiğerine yardımcı olsalar dahi yine yapamıyacaklar.

İşte bu hakikat dahi istilzam ediyor ki; kanunlar ve namuslar ile tesmiye edilen şeyler, ancak enva’ üzerine tecelli eden ilim ve emir ve irade-i Rabbaniyenin mecmuuna verilen isimlerdir ve birer cam parçaları gibi tecelliyi aksettiren şeylerdir. Ve kavanin dedikleri şeyler ise, ancak birer emr-i memdud (ta’mim edilen ferman) veya serdedilen emirlerdir. Namuslar ise, ancak uzatılmış birer irade veya dizilmiş askılardır.

Ve işte şu hakikat, imkân mertebesinden vücub mertebesine bir mişkat açıyor ki, kâinat, kendisinin bütün müsebbebatının lisanıyla

اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

diye şehadet eder.

Hem kâinatın hârikalar gösteren nakş-ı san’atının tenahîsizliği ve ihtimamkârane gayet ittikanlı bir şekilde yapılışı, bizzarure bir nihayetsiz


Yükleniyor...