Hem sonra,

المقيمين

yerine, ayet ö

يُقِيمُونَ

yi ikame eylemiştir ki; sami’in nazarına alem-i İslâmda ki o ilahî intibah-ı rûhanîyi ve o nuranî hayatı ve pek geniş olan hareketi izhar eylesin. Hem nev-i beşer dünyasının etrafından sami’in hayali önüne o mübarek ve müstahsen veziyeti ve o müntazam haleti vaz’eylesin; ta ki, sami’in meyelanını onlara dahil olmak ve yollarında sülûk etmek için tehyiç edip için uyandırsın.

Evet, dağılmış ve etrafa yayılmış asker neferatını sevkedip toplamağa ve taburlar nizamı altına getirip dahil ettirmeğe mahsus “borazan” denilen mâruf aletin te’sirini ve o nidanın yaptığı tahrik’in vaziyetini görüp düşünen bir insan, kendisinin de o askerlere katılıp içlerine girmeye sevkeden bir iştiyakı kalbinde hisseder.

İşte, aynen onun gibi,

وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلَي

âlem sahrasında dağılmış, yayılmış olan insanların arasında da Ezan-ı Muhammedî’nin te’sir ve teşvikide öyledir.

Ve keza, âyet, îcazın mesafesi yolunda

يُصَلُّونَ

kelimesiyle kısaltmayıp, belki

يُقِيمُونَ الصَّلَوةَ

ile uzunca tamamlaması, “Namaz daki ikame” ma’nalarını mürâat etmenin ehemmiyetine işarettir. O manalar ise; “Ta’dil-i erkân, devamlılık, muhafaza, (yani vaktini) ciddiyet ve alem çarşısında onu teşvik ve terviç etmekten ibarettir.. Ve daha buna kıyasen teemmül eyle!

Hem sonra, Namaz: Sultan-ı ezel ile abdi arasında âlî bir nisbet, ğalî bir münasebet ve nezih bir hizmet olduğundan; her bir ruh’un o nisbet ve münasebete karşı âşık olması sezadır, yerindedir. Namazın erkânı ise, “Futûhat-ı Mekkiye” sahibi Muhyiddin-i Arabî (K.S) ve emsalinin şerheyledikleri gibi; bir çok esrarı mütazammındır. İşte namazdaki o nuranî esrara karşı, elbette her bir vicdanın meftûn olup muhabbet etmesi gerekmektedir.

Keza Namaz: Sani-i Ezel’in gece ve gündüz içersinde beş defa kendi huzûrunun seradık ve hicaplarına yapılan da’vetlerdir, ki o namaz,


 /  
505
Yükleniyor...