İşte bak, ayetin her bir kelimesi nasıl ki, ta’zim ve ihtiram maksadına imdat ediyor ve maksad ve garazdan kendine düşen payeyi alıp ona bırakıyor. Aynı zamanda –ince ve dakik olsa da– kendi altındaki dayanak delillere de remz edip şeffaflaştırıyor.

İşte, eğer istiyorsan;

الٓمٓ

ile yapılan “Kasem” de teemmül eyle!

{ Bu tahlil, çok mühim ve pek azim ilmî bir mevzu’dur. Fakat çok mücmel ve ziyade îcazlıdır. Bizim de onu layıkı vecihle açıp izah edecek güce sahip olmayışımızdan, iyicesine anlaşılması biraz güç olmuştur. MütercimM}

Çünki o, Kur’anın hürmet ve ta’zimini te’kid ettiği gibi; altındaki mezkûr olan letaiflerin inkişafını icap ettiren duruma nazarı tevcih etmekle; remz ile gösterilmiş olan davaya bürhan ve delil delilli olsun diye ta’zime de işâretmektedir.

Hem sonra: Sıfat ile zat’a rucû’ ve dönüş hasiyetli olan

ذٰلِكَ

deki işarete nazar eyle! Ta, bilesin ki o, ta’zim ve ihtiramı ifade ettiği gibi; aynı zamanda onun delillerine de telvih etmektedir. Çünki:

ذٰلِكَ

ile, yada

الٓمٓ

ile ta’zimi yapılmış Kur’ana işarettir... Veyahût Tevrat ve İncilde müjdelenmiş olan zat’a (Resul-ü Ekrem A.M.) bakmaktadır. İşte bak ki,

الٓمٓ

in baktığı ve onunla kasem edilen şey (Kur’an), ne kadar a’zam.. Ve Tevrat ve İncilin müjdeledikleri Zat (A.M.) ne kadar ekmeldir.

Ve sonra:

ذٰلِكَ

de emr-i ma’kulu, hissî işaretle göstermesindeki vaziyete nazarı çevir de bak, ta göresin ki; bu vaziyet, ta’zim, ehemmiyet ve ihtiramı ifade ettiği gibi; aynı zamanda zihinlerin mıknatıs gibi ona müncezip olduğu ve nazarların üzerinde yığıldığı olan Kur’an, her kesin hayalını kendisiyle meşğul olmaya zorlamaktadır, ki hayalin müracaatı halinde, arkasından gözlerin ayan-beyan görebileceği derecede tezahür etmiş olarak Kur’anın sıdkına, kat’îlik ve şeksizce itimadına ve ayrıca


Yükleniyor...