ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًي لِلْمُتَّقِينَ
Bakara/2
MUKADDİME
Ey aziz, bilmiş olasın ki: Kelam’ın hüsnünü, güzelliğini parlatan, ışıklandıran Belağat’ın bir esası da; cümlelerin heyetleri olan kelimeleri, birbirleriyle cevaplaşmaları, kayıtlarının her biri diğerleri ile çağrışım içinde olması ve maksad-ı aslîye doğru birbirlerinin ellerini tutup götürmesi ve her hepsinin –takatı nisbetinde– maksada imdad ile yardımda bulunması iledir. Bu ise, adeta vâdilerin akıntılarının toplandığı bir göl, ya da etraflardan gelen suları kendi içine çeken bir havuz misali gibi olur. Böylelikle:
عِبَارَاتُنَا شَتَّي وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ وَ كُلٌّ اِلَي ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
sözünün bir tasdikçisi ve bir timsali olur.
(Arapça beytin mânâsı: “İbare ve ifadelerimiz, ayrı ayrı üslûpta da olsa, senin hüsn ü cemalin bir tanecik olduğu için, bütün o ayrı ayrı ibarelerimiz yalnız o biricik cemale bakıp işaret ederler.”)
(İşte azab-ı İlahîyi şiddetli göstermek için) Bir misal olmak üzere, azab’ın en azını çok büyük göstererek, daha büyüğünün derece-i şiddet ve azametini göstermek için; heyetleriyle azlığa bakan şu gelen ayete dikkatle bak:
وَ لَ ِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ
İşte bu ayet, az azab ile korkutarak ayıltmaya sevk ettiği için, zıddın zıddan inikası sırrıyla; (Yani çokluğun zıddı olan azlıktan çoğu çıkarmak) taklil ve azlığı ele almıştır.
İşte bak, nasıl
اِنْ
deki teşkik (şeklilik) azlığa elini uzatmış bakıyor. Ve
مَسَّتْ
de,
اَصَابَتْ
Yerine
مَسَّ
yi kullanması ile, yalnız bir küçük koklama
Bakara/2
MUKADDİME
Ey aziz, bilmiş olasın ki: Kelam’ın hüsnünü, güzelliğini parlatan, ışıklandıran Belağat’ın bir esası da; cümlelerin heyetleri olan kelimeleri, birbirleriyle cevaplaşmaları, kayıtlarının her biri diğerleri ile çağrışım içinde olması ve maksad-ı aslîye doğru birbirlerinin ellerini tutup götürmesi ve her hepsinin –takatı nisbetinde– maksada imdad ile yardımda bulunması iledir. Bu ise, adeta vâdilerin akıntılarının toplandığı bir göl, ya da etraflardan gelen suları kendi içine çeken bir havuz misali gibi olur. Böylelikle:
عِبَارَاتُنَا شَتَّي وَ حُسْنُكَ وَاحِدٌ وَ كُلٌّ اِلَي ذَاكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ
sözünün bir tasdikçisi ve bir timsali olur.
(Arapça beytin mânâsı: “İbare ve ifadelerimiz, ayrı ayrı üslûpta da olsa, senin hüsn ü cemalin bir tanecik olduğu için, bütün o ayrı ayrı ibarelerimiz yalnız o biricik cemale bakıp işaret ederler.”)
(İşte azab-ı İlahîyi şiddetli göstermek için) Bir misal olmak üzere, azab’ın en azını çok büyük göstererek, daha büyüğünün derece-i şiddet ve azametini göstermek için; heyetleriyle azlığa bakan şu gelen ayete dikkatle bak:
وَ لَ ِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ
İşte bu ayet, az azab ile korkutarak ayıltmaya sevk ettiği için, zıddın zıddan inikası sırrıyla; (Yani çokluğun zıddı olan azlıktan çoğu çıkarmak) taklil ve azlığı ele almıştır.
İşte bak, nasıl
اِنْ
deki teşkik (şeklilik) azlığa elini uzatmış bakıyor. Ve
مَسَّتْ
de,
اَصَابَتْ
Yerine
مَسَّ
yi kullanması ile, yalnız bir küçük koklama
Yükleniyor...