kelamı işitenler, en evvel beklediklerinin hilafıyla karşılaştılar. Halin seciyesine nazaran, bu vaziyet şöyle remzeyler ki: “Bu kelam o ümmî zattan doğup gelmiyor, belki ona ilka ediliyor, vahy ediliyor.

6- Harfler’in kendi adlarıyla hecelenmesi ise, Kıraet’in, okumanın ilk esası, temelidir. O halde, bu vaziyet îma eder ki: Kur’an, hâs bir tarik’in, yeni bir yol’un müessisidir, ümmilere de muallimdir.

İşte, şu –bir kısmının dakikliğiyle beraber– iplerinin dokumasından, yüksek bir nakş-ı i’cazı göremiyen adam, belağat sanatında dahîl ve müptedidir. O halde, bu işin erbab ve ehlinin fetvalarını taklid eylesin!

ÜÇÜNCÜ MEBHAS

Şu

الٓمٓ

in şekil ve vaziyeti, i’cazın ikinci esası olan “îcaz” ın nihayet mertebesine bir işrettir. İşte, bunda dahi birkaç letaif bulunmaktadır:

irincisi: Şu

الٓمٓ

birbirine eklenip teselsül eden bir kıyas-ı temsilî ile remz, işâret, îma, telvih ve telmih eder ki: Şu Kur’an, Allah’ın kelamı olup, Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla, Hazret-i Muhammed aleyhis salatü vesselama nüzûl etmiştir.

Evet, çünkü Kur’anın mecmû’unda mufassalen bulunan hükümler, bazen bir tek sûre de temessül ve teressüm eyler. Hem bazen kısa bir sûre, bir tek ayette remz ile derc olmuş olur. Hem bazen bir ayet, tek bir kelamda gizlendiği telvih ile bilinir. Hem bazen bir kelam, bir kelime içinde dahil olduğu telmih olunur.. Ve bazen câmi’ olan o bir kelime, “sin, lam, mim” gibi huruf-u mukattanın bir harfinde kendini gösterir.. Nasıl ki bu ma’na ile: “Kur’anın tamamı “Bakara” sûresinde, Bakara sûresi de, Fatiha da, Fatiha ise,

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

de, Bismillah... dahi, yontulmuş olan “Besmele” şekilli kelimededir” diye söylenir. Ve bütün bu söylenen ve sayılanlar

الٓمٓ

in de içindedir denilse câizdir.


 /  
505
Yükleniyor...