Evliyalar bu işin pişdarı, imamıdırlar. Hem aynı cümle

نَسْتَعِينُ

ile de alakalıdır. Zira, Ma’bud-u Zülcelallerinden istianede bulunanlar (yardım dileğinde bulunanlar) muvaffak olmuş kimselerdir. (Yani: Cenab-ı Allah onlara ibadetin nurlarına mazhariyeti ihsan buyurmuştur. Keza ayni cümle,

ياِهْدِنَا

ile de münasebetlidir. Çünki hidayete ermiş olan o zatlar,

{ En’am Sûresi, ayet: 90 –Mütercim–}

فَبِهُدَاهُمْ اِقْتَدِهْ

ayeti sırrıyle, (Meal-i Şerifi: “...O halde o geçmiş peygamberler’in hidayetli olan yollarına gir.. Ve onların nuranî cemaatlerine uy!..) Sırat-ı Müstakimin bilinmesi görünmesi, ancak o büyük nimetlere mazhar olmuş zatların mesleklerine münhasırdır. Onların yolları dışındaki yollar zulümatlıdır. İşte,

صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

cümlesinin pek çok ve pek büyük ma’na mertebelerinden şu getirdiğimiz izah, ancak nûmunecik bir misaldir. Daha sair noktaları buna kıyas eyle!

Şimdi, tekrar aynı cümlenin kelimatının tahliline dönüyoruz:

Evet,

صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

Deki

صِرَاطَ

lafzında şöyle bir işret vardır ki: “(Ey Rabbimiz, büyük ni’metlerine mazhar etmiş olduğun” Enbiya, Şüheda ve Sulehaların yolu, tariki; tecrübesi yapılmış bir yoldur. Bu yolun etrafı da ihata çemberiyle çevrilidir. Bu yola sıdk ile girip sülûk edenler –Biiznillah– bir daha çıkmaz ve yolunu kaybedip sapmazlar, sahil-i selamete ulaşır, çıkarlar.

الَّذِينَ

lafzında ise, –bu kelime mevsûl olduğuna binaen,– mevsûlün şe’ni de dinleyici için gözönünde hazır ve ahdedilmiş bir şey olmalıdır.


Yükleniyor...