tekemmülünü iktiza eden hikmetiyle; insanın bu kuvvelerine amelî sahada –din ve şeriatla bir hudut tayin etmiş ise de– amma fıtratça, yani yaradılışça bir hadd, bir sınır tayin etmiş değildir.

Evet, amelî saha’da din ve Şeriat, bu kuvvelerin ifrat ve tefritlere girmelerini yasaklayıp, Hadd-ı Vasat çizgisi üzerinde bulunmalarını emretmiştir. Bu husustaki açık emir,

فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ

{ Hud Sûresi, ayet: 112 MütercimM}

ayetidir. (Mânâsı: Sana emrolunduğu gibi dosdoğru istikamet çizgisi üzerinde bulun!)

İşte, bu üç Kuvvelerin önünde fıtri bir tahdid, bir engel bulunmadığından, herbirisinde bu üç çeşit mertebeler hasıl olmaktadır. Bu mertebelerden “TEFRİT” mertebesi, eksiklik ve noksanlıktır. İFRAT mertebesi ise, ziyadelik ve aşırılıktır.Amma “ADL” mertebesi, bunların vasatı, Yani, ikisinin ortasıdır.

�şte, Kuvve-i akliyenin mertebeleri:

- Tefrit mertebesi: Gabavet ve geri zekalılıktır.

- İfrat mertebesi: Şaşırtıcı cerbezekârlık ve demogojidir ki; akı kara, karayı ak göstermek gibi işlerin mantık dışı ve mânâsızlarıyla uğraşan ve bulaşan bir zekadır.

3- Adl olan vasat mertebesi: Bu mertebe Hikmettir ki;

وَ مَنْ يُوءْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا

{ Bakara/296 /MütercimM}

ayeti, onun mahiyetini beyan ve tefsir eyler.

Bu taksimattan sonra, şunu da bil ki: bu “Üç kuvve”lerin asılları i’tibarıyla, nasıl ki her birisi mezkûr mertebelere ayrılıp çeşitleniyor.. Öyle de, bu çeşitlerin fer’lerinden her bir dalı dahi, o üç mertebelere ayrılıp tenevvu’ edebiliyor.

Mesela: “halk-ı ef’al” meselesinde; (Yani insanın ve hayvanın fiil ve hareketlerinin kimin icad ve yaratmasıdır” diye olan, kader ve cüz’-i ihtiyarî

Yükleniyor...