Bizlere de zahir ve batın duyguları ita etmekle, hidayete erdirmiştir. Sonra afâkî ve enfüsî delilleri önümüze koymakla, kendi ma’budiyyet ve vahdaniyetine hidayet etmiştir.
Sonra, peygamberleri göndermekle ve kitapları indirmekle, bize hak dinine ve doğru yoluna hidayet vermiş ve bahşeylemiştir.
Sonra, Kıyamet gününde hakkın ve hakikatın üstünde ki perde ve hicab’ın keşfedilip kaldırılmasıyla; Hakkın hak olarak, batılın da batıl olarak zahire çıkmasıyla, bizi en büyük hidayete erdirmiş ve erdirecektir inşallah, Amin.
اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَهُ
وَ اَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اِجْتِنَابَهُ آمِينَ
الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
Azizim bilmiş ol ki: “Sırat-ı müstakim” ise: Hikmet, iffet ve şecaat’ın özü ve hülasası olan “ADL” dir. (Ahenkli, müvazeneli, dengeli harekettir.) Bu üç şeyde, insandaki üç kuvvenin, her birisinin üçer mertebesinin vasatıdırlar. Yani orta derecelisidirler.
Bu mânânın izahı şöyledir:
Cenab-ı Hakîm-i Mutlak, vaktaki ruhu, değişken ve çok şeylere muhtaç ve tehlikelere mar’uz olan insan bedeninde iskan eyledi. O bedenin veya içindeki Ruh’un idamesi için “ÜÇ KUVVE” yi onun içine tevdi buyurdu.
İRİNCİ KUVVE: Menfaatları, yararlı şeyleri cezbeden Behimî (hayvanî) olan “Şeheviyye” kuvvesi...
�KİNCİ KUVVE: Zararlı şeyleri ve tahribci işleri def’ edip iten Sebü’î (yırtıcı) olan “Gadabiyye” kuvvesidir.
�ÇÜNCÜ KUVVE: Menfaat ve zararların arasını fark edip ayıran Melekî (Melaikeye mahsus) “Akliye” kuvvesidir.
Lâkin Cenab-ı Hâkim-i Hakîm, sair hayvanat’ın kuvvelerini bir tahdit altında bulundurduğu halde, müsabaka ile terakki edebilmesi sırrıyla, beşer’in
Sonra, peygamberleri göndermekle ve kitapları indirmekle, bize hak dinine ve doğru yoluna hidayet vermiş ve bahşeylemiştir.
Sonra, Kıyamet gününde hakkın ve hakikatın üstünde ki perde ve hicab’ın keşfedilip kaldırılmasıyla; Hakkın hak olarak, batılın da batıl olarak zahire çıkmasıyla, bizi en büyük hidayete erdirmiş ve erdirecektir inşallah, Amin.
اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَهُ
وَ اَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اِجْتِنَابَهُ آمِينَ
الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
Azizim bilmiş ol ki: “Sırat-ı müstakim” ise: Hikmet, iffet ve şecaat’ın özü ve hülasası olan “ADL” dir. (Ahenkli, müvazeneli, dengeli harekettir.) Bu üç şeyde, insandaki üç kuvvenin, her birisinin üçer mertebesinin vasatıdırlar. Yani orta derecelisidirler.
Bu mânânın izahı şöyledir:
Cenab-ı Hakîm-i Mutlak, vaktaki ruhu, değişken ve çok şeylere muhtaç ve tehlikelere mar’uz olan insan bedeninde iskan eyledi. O bedenin veya içindeki Ruh’un idamesi için “ÜÇ KUVVE” yi onun içine tevdi buyurdu.
İRİNCİ KUVVE: Menfaatları, yararlı şeyleri cezbeden Behimî (hayvanî) olan “Şeheviyye” kuvvesi...
�KİNCİ KUVVE: Zararlı şeyleri ve tahribci işleri def’ edip iten Sebü’î (yırtıcı) olan “Gadabiyye” kuvvesidir.
�ÇÜNCÜ KUVVE: Menfaat ve zararların arasını fark edip ayıran Melekî (Melaikeye mahsus) “Akliye” kuvvesidir.
Lâkin Cenab-ı Hâkim-i Hakîm, sair hayvanat’ın kuvvelerini bir tahdit altında bulundurduğu halde, müsabaka ile terakki edebilmesi sırrıyla, beşer’in
Yükleniyor...