�kinci Vecih: Biz muvahhidîn cemaâtları, (ins, cinn ve melekten müteşekkil ehl-i tevhid toplulukları) senin şeriatına itaat etmekle, sana kulluk yapıyor ve ibadet ediyoruz.

�çüncü Vecih: Biz kâinat topluluğu ve cemaatleri olarak (Kâinatın nizamı için va’z eylemiş olduğun) Senin Şeriât-ı Kübra-yı fıtriyyene itaatle serfurû ederek, sana ibadet ediyor ve azamet ve kudretinin Arş’ı altında, hayret ve muhabbetle secde ediyoruz.

Şimdi

اِيَّاكَ

kelimesinin üstteki

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

cümlesiyle ve ya daha üstteki sair cümlelerle nazm, irtibat ve dizilişinin vechi ise, budur ki:

نَعْبُدُ

lafzı,

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

nın bir beyanı ve bir tefsiri olduğu gibi;

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

nin de bir neticesi ve lazımıdır.

Ve keza bilmiş ol ki:

اِيَّاكَ

nin takdimi, yani,

نَعْبُدُ

kelimesinden önce zikredilmesinin hikmeti; ibadetin ruhu olan İHLAS içindir. (Yani: Biz ancak ve yalnız sana ibadet ederiz gibi...)

Amma

اِيَّاكَ

deki

ك

hitabında ise; ibadetin illetine, (Yani asıl hakiki sebebine) bir remiz vardır. Şöyle ki:

اِيَّاكَ

hitabı ma’nasıyla der: “Sizi kendisine hitabetmeye davet eden ve –üst tarafta vasıfları zikredilen– o vasflarla muttasıf olan Zat-ı Celil-i Zülcemal elbetteki ibadete layık ve müstehaktır, ondan başka ibadete layık kimse yoktur.

اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

Bu hitap dahi mezkûr “üç cemâatlar” itibariyle

اِيَّاكَ نَعْبُدُ

gibidir. Yani: Biz ceseddeki a’zaların cemaatı; ve muvahhîdin-ler

Yükleniyor...