Ve
صِرْتمْ اَحْيَاءً
ifadesi yerine,
اَحْيَاكُمْ
mütercih eylemesi de meseleyi daha sarahata kavuşturmak içindir. Yani ki: “Siz hayattar ve hayat sahibi oldunuz ve olmuşsunuz.” Bu ise, elbette Sani’in kudri olmaksızın böyle olması mümkün değildir. Öyle ise, netice olarak: Hayat veren ve dirilten yalnız Allahtır.
Amma
تَمُوتُونَ
ye bedel, (yani: “ölüyorsunuz” yerine)
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
cümlesini getirmesi ise, (o, sonra sizi öldürür) –yukarıda geçtiği üzere – işarettirki; ölüm kaderin ölçü ve proğramiyle çizilip, kudretin eliyle yapılan azîm bir tasarruftur.
Aya görmezsin ki; Tabiî, yani fıtrî ömrünü tamamlayıpta, son eceline kadar devam edip giden ve öyle ölenler azın azıdırlar. (Yani: ekseriyetle kazalar, su-i istimallerin neticesinde arızalarla “ecel-i kaza” denilen ölüm ile ölüp, fıtri ömrünün sonuna ulaşamamaktadırlar.) işte bundan zihin, hüşyar olabiliyor ve olmalıdır ki; mevt, bir netice-i taibiiye değildir. Öyle ise ölüm, zahirde cesedin inhilali, dağılması ise de, amma ruhun fenası, ademi asla değildir. Belki ölüm, ruhun serbest, hürr ve mutlak kalmasına sebeb olmaktadır.
Amma
ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
cümlesi başındaki
ثُمَّ
ise; ölüm ile ahiret, ya da dünya ile ahiret alemi arasına, acaiblerle dolu olan “Berzah” aleminin tevessüt ettiğine ve edeceğine işaret eylemektedir.
Amma
ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
nün başındaki
ثُمَّ
ise, (yani: ayetin başından buraya kadar üçüncü
ثُمَّ
oluyor.) pek üyük, geniş ve pek kalın bir perdenin, araya girdiğine ve gireceğine işarettir. Amma
تُرْجَعُونَ
ise, o kalın ve büyük perdenin, nikabın sonra nef’edilip kalkacağına ve
Yükleniyor...