تَكْفُرُونَ
deki hitab ise, (yani “nasıl olurda siz, bütün bu delaili inkâr ile küfre girersiniz?” hitabı) –az üstte geçtiği üzere– onlara karşı Hazret-i Allah’ın (c.c.) şiddetli gazab gösterdiğine îmâdır.
Ayrıca
لَا تُوءْمِنُونَ
(iman etmiyorsunuz) demeyip,
تَكْفُرُونَ
ile ifade etmesi, kâfirlerin şiddetli inadlarına işarettir. Zira onlar, pek çok delillerle isbatı yapılmış olan imanı terk edip, butlanı bürhanlarla açığa çıkmış bir küfrü kabul ediyorlar.
Hem
وَكُنْتُمْ
deki “halî vav”
{“Halî vav” bahsi bu kitabın başka yerlerinde de geçti. Onun sarf ilmindeki tarifi şöyle yapılmış: Vav-ı halî, hem ismî cümleye, hem de fiilî cümleye dahil olur. Eğer ismî cümleye dahil olursa, misali şöyle verilir:
جَءَ زَيْذٌ وَالشَّمْسُ طَالِعَةٌ
yani: Zeyd geldi, güneş de doğmak üzeredir. (Fiilî cümlenin misali ise:
جَءَ زَيْذٌ وَقَدْ طَلَعَتِ وَالشَّمْسُ
yani: “Zeyd geldi, güneş ise, çoktan doğmuştur. Merhum Molla Abdülmecid ise, hali vavı: “mabadinin makabline haldır.” şeklinde vermiştir. –Mütercim–}
ise, bir mukadder cümleye işarettir. Zira ayetin iki cümlesi maziyye diğer ikiside müstakbeliyyedirler.
{ Ayetin ilk yarısı olan
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا
ne kadar iki cümlesi maziyye, sonra gelen iki cümlesi ise müstakbelliyyedir. –Mütercim–}
Her iki taraf cümleler de, halli âmilin (çalışanın) haline mukarin, hemdem olma kaidesine muvafık düşmemektedir. Öyle ise mukadder olan cümle şöyle olacaktır. “O halde siz, katiyyetle onu biliyorsunuz!” (yani kat’î biliyorsunuz ki, sizler yok iken, ölü iken o sizi var eyledi.)
1- Eğer desen: Kâfirler her ne kadar ölümü ve ilk hayat olan dünya hayatını ve geliş keyfiyetini ve bu hayattan sonra gelen ölümü biliyorlarsada, lâkin bunların işleyiş fiili Allahtan olduğunu bilmiyorlar.. Ve bundan dolayı, ikinci hayat olan dâr-ı Ahiretteki hayatı ikrar etmiyor ve sonunda Allaha rücû, dönüş olacağını tasdik etmiyorlar.
Yükleniyor...