sebebleri ve vasıtaları da izzetini izhar
{ Bu kitabın sair yerlerinde ve Risale-i Nur’un bir çok risalelerin de bu cümle: “izzetini muhafaza etmek için” şeklinde geçmektedir. -Mütecim-}
eylemek için vaz’etmiştir. Böyle oluncada, ilel ve malûlat silsilesi, (yani sebebler ve sebeblerle meydana gelen işler ve haller) terettüb eylemiş, tertib ile birbirine bağlanmışdır. Amma sonra, vaktaki haşirde kâinat tessaffî ve temeyyüz eyledi. Yani: zıdlar birbirinden ayırdedilerek, ayrı ayrı guruplar haline gelmiş oldular.. Ve bunların gurupları ayrı ayrı mevki’ ve mekanlara çekildiler; kâinatta zıdların çarpışmasından safileşerek duruldu. İşte o zaman, sebebler ortadan tamamen kalkmış olacaklar. Vasıtalar da iskat ettirilecek, esbab ve vesaitin perdesi düzlenecektir.. Ve işte o zaman kudret-i İlâhiye üzerinde perde olmuş örtü, nikap kaldırılıp açılacak.. Herşey ve herkes Sani’ini görmüş olacak ve hakikî Malikini de tanımış olacaktır.
Geçen ayet cümlelerinin nazm ve diziliş vaziyetlerinin hülasaları için bir “Tezyil”
Bilmiş olki: Cenab-ı Hak Teâla vaktaki
كَيْفَ
içindeki istifham-ı ihbarî tariki ile, vaki’deki ihbarlı küfürlerini redd ü inkar eyledi. Hem ondan insanları teaccüb duymaya davet eyledi. Sonra bu davaya delil ve bürhan getirmek üzere, şu
وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا
nin başındaki “halî vav” ı ta’kib edecek halleri göz önüne getirmek suretiyle; yani dört büyük inkılapları göstererek (yani: Nutfe, alaka, mudğa ve lahm-ı cedid inkılaplarını) bunların herhepsi ve herbirisi imanın vucûb ve zarûretine şâhidler olduğunu isbat etmiştir. Sonra bu inkılaplar, herbirisinin arkasında gelen inkılaptaki tavır ve mertebeleri müştemil olarak, ona mukaddeme ve zemin hazırlayıcısı durumundadır. Demek ki, birinci inkılabın birinci tavrından, son inkılabın ahir tavrına kadar canlının aslî cesedi daima teceddüd ile tazelenmekte ve bir kabuğu çıkarıp atar, daha ekmelini giyer bir tarzda devam eder, gider. Böylece o canlı, bu libası çıkarır, daha âlâ ve üstün bir sureti giyinir; sonra onu dahi bırakır, yerine daha güzelini telebbüs eyler tarzda ve hakeza, gittikçe gider; ta en a’lanın en a’lasına ulaşıncaya kadar devam eder gider. Nihayet en sonun da Saadet-i
{ Bu kitabın sair yerlerinde ve Risale-i Nur’un bir çok risalelerin de bu cümle: “izzetini muhafaza etmek için” şeklinde geçmektedir. -Mütecim-}
eylemek için vaz’etmiştir. Böyle oluncada, ilel ve malûlat silsilesi, (yani sebebler ve sebeblerle meydana gelen işler ve haller) terettüb eylemiş, tertib ile birbirine bağlanmışdır. Amma sonra, vaktaki haşirde kâinat tessaffî ve temeyyüz eyledi. Yani: zıdlar birbirinden ayırdedilerek, ayrı ayrı guruplar haline gelmiş oldular.. Ve bunların gurupları ayrı ayrı mevki’ ve mekanlara çekildiler; kâinatta zıdların çarpışmasından safileşerek duruldu. İşte o zaman, sebebler ortadan tamamen kalkmış olacaklar. Vasıtalar da iskat ettirilecek, esbab ve vesaitin perdesi düzlenecektir.. Ve işte o zaman kudret-i İlâhiye üzerinde perde olmuş örtü, nikap kaldırılıp açılacak.. Herşey ve herkes Sani’ini görmüş olacak ve hakikî Malikini de tanımış olacaktır.
Geçen ayet cümlelerinin nazm ve diziliş vaziyetlerinin hülasaları için bir “Tezyil”
Bilmiş olki: Cenab-ı Hak Teâla vaktaki
كَيْفَ
içindeki istifham-ı ihbarî tariki ile, vaki’deki ihbarlı küfürlerini redd ü inkar eyledi. Hem ondan insanları teaccüb duymaya davet eyledi. Sonra bu davaya delil ve bürhan getirmek üzere, şu
وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا
nin başındaki “halî vav” ı ta’kib edecek halleri göz önüne getirmek suretiyle; yani dört büyük inkılapları göstererek (yani: Nutfe, alaka, mudğa ve lahm-ı cedid inkılaplarını) bunların herhepsi ve herbirisi imanın vucûb ve zarûretine şâhidler olduğunu isbat etmiştir. Sonra bu inkılaplar, herbirisinin arkasında gelen inkılaptaki tavır ve mertebeleri müştemil olarak, ona mukaddeme ve zemin hazırlayıcısı durumundadır. Demek ki, birinci inkılabın birinci tavrından, son inkılabın ahir tavrına kadar canlının aslî cesedi daima teceddüd ile tazelenmekte ve bir kabuğu çıkarıp atar, daha ekmelini giyer bir tarzda devam eder, gider. Böylece o canlı, bu libası çıkarır, daha âlâ ve üstün bir sureti giyinir; sonra onu dahi bırakır, yerine daha güzelini telebbüs eyler tarzda ve hakeza, gittikçe gider; ta en a’lanın en a’lasına ulaşıncaya kadar devam eder gider. Nihayet en sonun da Saadet-i
Yükleniyor...